- Ben, yeryüzü kayıtları tutan biriyim. "Hakikat işçisi" deyin, "yazı gündelikçisi" deyin; hükmü bir gün süren gazete kağıtlarına yazılar yazıyorum. Benden önce gelmiş, benden sonra gelecek olan benzerlerim gibi, insanlığın daha adaletli ve vicdanlı olabileceğini hatırlatıyorum. Ben, dünyaya bakan biriyim. Dünyaya bakmak işini "meslek" olarak yapmaya başladığımda, dünya ve Türkiye, daha önce geçmediği bir yerden geçiyordu. Bu yüzden işte, ne olduysa dünyada, bende de oldu. Ne geçtiyse dünyadan benden de geçti. Gözlerimi dikmiş bakıyordum, baktıklarım bazen gözüme kaçtı. "Dışarıdan", sizin ve benim gözüme kaçanlar üzerine, daha önce geçmediği yerlerden geçmekte olan yeryüzü ve Türkiye üzerine okurla bir konuşmadır. Bu yazılar yazıldıkları andan itibaren artık bana ait değiller. Okuduğunuz anda size ait oldular. Ama belki de yazı kimseye ait değildir. Belki de bu yazılar sadece yeryüzüne ait kayıtlardır. Ama yerin yüzünden geçenler, kim bilir, sizin yüzünüzden de geçmişlerdir...
- Yaratılan siyasal şiddet müthiş bir kafa karışıklığı doğurarak en yakın dostlukları bile parçaladı. Bahse girerim etrafınızda son beş yılda sadece gündemdeki olaylarda alınan farklı pozisyonlar sebebiyle birbirine selam vermeyi kesmiş insanlar vardır. Herhangi bir dayanışmayı imkânsız kılan bu ilişki çürümesi bizi bugün en makul asgari talepler için bile bir araya gelemez insanlar yaptı. Herkes birbirinin samimiyetini, güvenirliliğini saplantılı biçimde sorgular hale geldiği için yan yana durmak artık yor. Artık herkes birbirinden şüpheleniyor. Artık herkes tek başına.
- Bu kardeşçe hırçınlığı rahat ettiriyor insanı. Onunla olmak, tek başına olmadan yalnız olmak gibi.
- Fatima, Dido, El Kahina, Sibel, Meryem... Adına ne dersen. Kadın tanrı kılık değiştirir sadece. Tahmin edersin ki erkek dünyasında hayatta kalmak için kıvrak olmak gerekiyor!
- Bu insanların kendi ekmekleri vardı herhalde Fransız sömürgecilerden önce. Ekmeklerini nasıl unuttular? Ne zaman? Ekmeklerini unutanlar Tanrılarını da unutur mu bir parça? Ekmeğin Tanrının kırıntısı olduğu göz önüne alınırsa...
- "Bir insan bu kadar mı hevesli olur yaşamaya, ortada bir hayatı bile yokken..."
- Ölümü böyle iç cebinde sevgilinin resmi gibi taşıyan memleketler cenazeleri niye hep hazırlıksız karşılarlar? Bu iğrenç desenli, pis battaniyeler... Gördüğüm bütün o desenli, pis battaniyeler ve içlerindeki oğlan çocukları... Şimdi artık hakkında yazmayı bile beceremediğim oğlan çocukları...
- Gördüm sevenleri... Başlarına gelecekleri görmeyeceklerini gördüm... Aşık oluşlarını gördüm... Anlamadım... Anlayamadım... Sonra sen çıkageldin... Sonra sen... Aşıkları gördüm... Acemilerdi... Ben dedim "Olamam böyle"... Sonra sen çıkageldin... Sonra sen...
- Oysa her duygu bir gezegendir. Bunlar Allah'ın gezegenleridir, elbette. O gezegenleri sinsi bir astronom olarak gözlemlemektense, her birinde birer kır gezintisine çıkmak bizi eksiltmez, çoğaltır. İnanmak, o gezegenlerin her birini tecrübe etmek ve oradan bir bütünlüğe, birliğe varmaktır.
- Hayatı siz kuracaksınız. Nefesinizi üfleyeceksiniz... Hayat... Nefesinizin yettiği kadar.