O kadar çok aşağılanmış, kırılmış, kızmış ve üzülmüştüm ki,- tam olarak nasıl bir duyguydu hatırlamıyorum, Allah bilir neydi- gözlerim doldu.
Beni çok aşağılamış olduğundan emindi.
Ağlarken duvarı tekmeliyor, saçımı çekiyordum. O kadar yoğun bir şekilde acı çekiyordum ki, bunu bedenime de yansıtmalıydım.
Ablamın yetiştirme tarzı beni çok hassaslaştırmıştı. Çocukların kendilerini yetiştirenlerle varolduğu küçük dünyalarında hiçbir şey adaletsizlik kadar çok hissedilemez. Çocuğun maruz kaldığı ufak bir adaletsizliktir belki ama çocuk çok küçüktür; dünyası da öyle. Sallanan atı da çok yüksekte görür, iri kemikli İrlandalı bir avcı kadar.
... sıradışı olmadan önce sıradan denebilecek bir bilgin olmalı. Başında tacı, tahtında oturan kral eğer prensken alfabeyi öğrenmediyse oturup da kanunları yazamaz. O da A'dan başlayıp Z'ye kadar öğreniyor. Ben de bunun önemli olduğunu biliyorum ama daha tam olarak öğrendiğimi söyleyemem.
''Burada neye dokunuyorum biliyor musun?'' dedi bir eli diğer elinin üstünde sol tarafını tutarak. ''Evet hanımefendi.'' Aklıma genç adam gelmişti. ''Nereye dokunuyorum?'' ''Kalbinize.'' ''Kırık kalbime.''
'' Niye ağlamıyorsun seni sersem, seni sersem?'' ''Çünkü bir daha sizin için ağlamayacağım.''
''Niye ağlamıyorsun, seni sersem?'' ''Çünkü bir daha sizin için ağlamayacağım!''dedim. Bu yapılabilecek en yanlış açıklamaydı sanırım;o anda bile için için ağlıyordum çünkü. Daha sonra onun yüzünden içime çöreklenen acıyı bir ben, bir de Allah bir.
Dediğini yapmaktan başka ne gelirdi ki elimden? Bu soruyu zaman zaman kendime sormuşumdur, ''Daha başka nasıl davranabilirdim?''diye...
''Kalplerini kır onurum ve umudum benim, kalplerini kır ve hiç acıma!''
Nazım Hikmet Ran
Mustafa Necati Bursalı
Fakir Baykurt
Nedim Gürsel
Michel de Montaigne
Bertrand Russell
David Nicholls
Judith McNaught
Ahmet Şerif İzgören
Leonard Cohen