İnsan beyni, düşüncesizliğin hiçbirine tahammül edemiyordu. Demek ki düşünmek iradeden bağımsız bir şey olmalıydı.
Diğer Bülent Yıldız Sözleri ve Alıntıları
- Her şey tabiat yasalarına aykırıydı ve ben daha küfre karşılık veremeden slov moşın ölecektim. Üzerime doğrultulan 357 magnumdu ve 38 mm çapındaki merminin barutun genişlemesiyle kovandan ayrıldığını, kovanın geri tepip silahın sürgüsünü geri ittiğini, sürgünün geri gelmesiyle birlikte boş kovanın dışarı atıldığını, icra yayının ileri itmesiyle yeni bir merminin namlu yatağına yerleştiğini görebiliyordum.
İlk mermiyle aramdaki mesafe bir ömür, ikincisiyle platonikti. İkinci mermi ilkini yakalamak ve hatta geçmek için can havliyle ileri atıldığında küfür çoktan hedefe varmıştı. Bazen iki kurşun ve bir küfür tüm hayatın özetidir. Adam sanırım iki mermi ile beni yok edebileceği yalanına kendini çoktan inandırmıştı. Oysa ben hep üç mermiyi hak ettiğimi düşünmüşümdür. İki mermi beni ancak zedeler ama üç mermi hayatla aramda oluşan bağı deforme eder.
Hedefini şaşırmış merminin endazesini yitirmiş ilkesiz sahibi, sanki benim içimden fırlamış da bana dünyanın kaç bucak olduğunu ispata çalışan bir meczuptu. Tanımıyordum onu. Ama onun beni tanıdığına neredeyse emindim. Kallavi iki mermiyle beni öldürmek istemesinden değildieminliğim. Tanımadığınız birini öldürebilirsiniz ama tanımadığınız birine öldürmeden önce küfür etmezsiniz. Küfür bir tanışıklık halidir ve bu yüzden öldürücü darbe hiç beklemediğiniz bir yerden gelir. Nokta.
Sonuç: Biri baş hizamı diğeri kalp hizamı hedef tahtası yapan iki mermi arasındaki iki saniyelik fark hiç kapanmayacaktı. Elbet en ağırı, ruh hizamı hedefleyen küfürdü ve hepsinden önce hedefi bulmuş olmasıydı. Ne yalan söyleyeyim, iki mermi ile değil de bir küfür ile öleceğim aklıma gelmezdi.Tüm hayat kurgumun içine etmişti. - Sanki büyük bir uçurumdan düşmüşüm de vücudumun bütün uzuvları paramparça olup işlevini yitirmiş ve melun bir ölüm sancısı gelip yüreğimin tam orta yerine oturmuş gibi intikam dolu bir sabaha uyanmıştım.
- Kafasını kaldırıp tekrar bana bakıyor ve birden sigarayı yüzüne bastırıyor. Odanın içi acı çığlıkla yankılanıyor. Yüzümün acısı öyle baskın çıkıyor ki kendi çığlığımı duyup duymadığımı fark edemiyorum. Gözlerimden akan yaşlarla yüzümü tuta tuta kendimi banyoya atıyorum. Sigarayı bastığım yeri suyla yıkayarak acısını dindirmeye çalışıyorum. Dinmiyor. Sanki su yerine benzin dökmüşçesine daha bir artıyor acı. Acıyta, yanık bir et kokusu ekleniyor. Sanki vücudumun yeri yanıklar içinde. Çiğ et kokuyorum kendime. O sinirle tekrar aynanın karşısına geçiyorum. Ve hiç beklemediği bir hızla bu bana hiç benzemeyen kişinin suratına sert bir yumruk atıyorum atıyorum. Suratı paramparça oluyor. Darmadağın olmuş onlarca yüz bana bakıyor sinirle. Şimdi, bana hiç benzemeyen biri, artık daha çok bana benzemiyor. Ne onu ne kendimi tanıyorum. Yer ve üstüm başım elimden damlayan kanla kıpkırmızı olmuş. Yeni fark ediyorum. Kanayan elimi bir bez parçasıyla sarıyorum.
Parçalı yüze bakıyorum tekrar. O da bana bakıyor. Bu kabustan bir an önce kurtulmam gerekir diyerek bakıyor. Yüzünde onlarca acı, onlarca yanık sigara izi, tarumar olmuş bedeninde bezle sarılmış onlarca kesik bir el görüyorum.
Ve sonra, bu bana hiç benzemeyen onlarca yüz, yüzlerce beden, bedeninden ayrılmış kollar, ayrıksı duran bacaklar, kesik ve yanık suretler, azap bir ömre meftun binlerce ruh son hızla kapıyı açıp kendini sokaklara atıyor. Sokak benliğini yitirmiş yüzlerce ben'le dolup taşıyor ve her bir ben dört bir yana dağılıyor..
Yüzlerce ben, kapıdan çıkmadan önce saate bakıyor son kez.
Yüzlerce saat 03:12'de durmuş. - Bağırmak istedim, sesim çıkmadı; el ettim, görmedi; can havliyle hızla peşinden gitmeye çalıştım, sakat bacağım tüm muradıma engel oldu. Kızıl saçlı sevgili ara sokaklarda bir hayalet gibi çoktan kaybolmuş, ben yıkılmaya müsait köhne bir ev gibi yalnızlığımla baş başa kalmıştım yine.
Haberim yokken ölmüşüm de yerimi beğenmeyip tekrar dirilmişim ve yüzölçümü geniş, nüfusu bir hayli kalabalık isimsizler mezarlığında kendime daha nezih bir yer arıyormuşum gibi ıssız ve dar sokaklarda tığ teber şah-ı merdan amaçsızca yürüyordum. Kendimi çok uzun bir yolculuğa çıkmış da bir daha geri dönemeyecekmişim gibi sersefil hissettim. Bir fırtına eli değmiş de yer yerle yeksan olmuş yüzümün haline bezniyordu yürüdüğüm yerler. - Hakikat şüpheyle kardeştir.
- Onların bana öğretmek istedikleriyle benim öğrenmek istediklerim arasında hep bir uçurum vardı. Bu benim günahım değildi.
- Arada bir eksik kitaplar satarız burada. Zaten her şeyimiz eksik, kitaplarımız neden eksik olmasın ki?
- İnsan beyni, düşüncesizliğin hiçbirine tahammül edemiyordu. Demek ki düşünmek iradeden bağımsız bir şey olmalıydı.
- Zihin kıvrımlarımızda dolaşan her bir düşüncenin, yargının, çıkarımın farkında olan biri ile karşı karşıya kalmak sinir bozucu bir durumdur. Bu sizin varoluş alanınızı yok etmez; daha kötüsü sizi o varoluş alanının içine hapseder.
- Olmuş olan bir şeyden pişmanlık duyan, nedamet getiren pek çok insanla karşılaşmış olsam bile, olmuş olan bir şeyin değiştirilebildiğine bugüne kadar hiç şahit olmadım. İşte bu yüzden her ruh, oluşumunda yalanlar barındırır ey okur!