Aşk özellikle de süre içinde arkadaşlığın tüm olumlu özelliklerini kazanır. Ama aşk ötekinin varlığının tümüyle ilgilidir, bedenin teslim edilmesi de bu bütünlüğün somut simgesidir. Hayır! O anda işleyen şey yalnızca arzudur! diyeceklerdir. Bence, ilân edilen aşk öğesinde, doğrudan arzuyu olmasa da, arzunun etkilerini yaratan şey hâlâ gizli olsa bile o ilandır. Aşk, kanıtının arzuyu sarıp sarmalamasını ister. Bedenlerin ayini o zaman sözün somut güvencesi olur, yaşamın yeniden icat edilmesi sözünün öncelikle beden düzeyinde tutulduğunu düşündürür. Ama sevgililer en şiddetli coşkunlukta bile, sabah, uyanışta, aşk ilanını duyan bedenlerin üstüne bir huzur çöktüğünde, aşkın koruyucu bir melek gibi yanlarında olduğunu bilirler. İşte bu yüzden aşk cinsel arzunun basit bir süsü, türün üremesi için var olan karmaşık ve düşsel bir oyun olamaz, sanırım onun yok olmasına çalışan ideologlar dışında da kimse onu öyle görmez.
Diğer Alain Badiou Sözleri ve Alıntıları
- Düşünme dünyanın mevcut haliyle yüz yüze geldiğinde bir hoşnutsuzluğa kapılmıyorsa felsefe de olmaz.
- ALAIN BADIOU, PhD, Prof, Filozof, Ecolé Normale Superiéure, Europen Graduate School, FR-2011, TR-2011, MonoKL Yayın, Çeviri: Murat Erşen, 100 sf.
http://www.kitabinomurgasi.com/2013/10/alain-badiou-felsefe-ve-politika.html
-Felsefik bağlantılarını genel anlamda Platon matematikle, Kant fizikle, Hegel tarihle, Nietzsche biyolojiyle kurmuştur; ben ise AŞK-SANAT-BİLİM-POLİTİKA ile kurdum.
-Hegel'e göre "gerçeği bilmenin artık mümkün olması" felsefenin sonunu getirmiştir; Marx'a göre felsefenin yerine "dünyanın somut dönüşümü" konulmalıdır; Nietzsche'ye göre eski felsefenin temsil ettiği olumsuzca soyutlama, hakiki yaşamsal olumlamayı özgürleştirmek üzere yok edilmelidir.
Benim önerdiğim felsefe, YERLEŞİK KANILARA KÖRÜ KÖRÜNE BOYUN EĞMEYİ REDDETMEYİ, taklit-tekrar-onama yerine TARTIŞMAYI VE AKILCI ELEŞTİRİYİ, itaatin yerine ise MANTIKSAL BAŞKALDIRIYI koymayı gerektirir.
-HAKİKAT arayışı, "Demokrasi, Felsefe ve Politika" üçlüsünü birbirine bağlar. Antik Yunan demokrasisinde yaratılan FELSEFE, hakikatin aranmasını HERKESE açar.
Felsefe herkes içindir ve FİLOZOF, HER HANGİ BİRİ olabilir.
Felsefik ifade meşruluğunu kişiden değil yalnızca İÇERİĞİNDEN alır ve her türlü ELEŞTİRİ ve DOĞRULAMAYA AÇIKtır.
Buna karşın felsefik ifadenin SONUÇLARININ KESİN KURALI vardır: Felsefe HAKİKATİN BİRLİĞİNİ ve EVRENSELLİĞİNİ, zannedilenlerin karşısına koyar.
Bu hakikat, ADALET, EŞİTLİK ve DOĞRULUK'tur. Bizim dileğimiz (Platon'dan beri), TOPLUMUN EŞİTLİK DOĞRULTUSUNDA İŞLETİLECEĞİ ve "HERKESİN FİLOZOF OLABİLECEĞİ" koşulların yaratılmasıdır.
-Halkın özgürleşmesinin araçlarından biri olan DEMOKRASİNİN, ADALET İLE DOĞRUDAN BİR İLİŞKİSİ YOKTUR.
ADALET ÖZGÜRLÜKTEN ÖNCELİKLİ OLMALIDIR; aksi takdirde, bugün olduğu gibi, ÖZGÜRLÜĞÜN ÖNE ÇIKARILMASI, DEVASA EŞİTSİZLİKLER, İĞRENÇ KENDİNDEN MEMNUNİYETLER ve ZİHİNSEL ÇÜRÜMELER yaratmaktadır.
-İçinde bulunduğumuz tarihsel an yönünü kaybetmiş; eski geleneklerin geri döndüğü ve eski tanrıların dirildiği manzara, bunalım yaratmıştır. Teknolojik katliamlar, insanlık dışı boyutlara varmış ve yaşamın tüm yönleri gözetlenmektedir. Elde var olan ise, dinsel kökenli feda zihniyeti ile kapitalist gözetim-denetimin biçimsiz çekişmesidir. Belki de bu gidiş Nietzsche'nin SON İNSAN'ına doğru yol almaktadır.
Biz buna karşı YENİ SİMGE MEKANLAR, YENİ SİMGELER TALEPLER, YENİ-GÜNEŞLİ ZİHİNSEL MANZARALAR, YENİ İNSAN-YENİ DÜNYA YARATMALIYIZ.
Diğer alıntılar için: http://www.kitabinomurgasi.com/2013/10/alain-badiou-felsefe-ve-politika.html - Felsefe; onunla ilgilenen kişiden bilgin, sanatçı, militan ve aşık olmasını bekler.
- Schopenhauer aşk tutkusunu yaşayan kadınları asla bağışlamayacağını söylüyor, çünkü aslında hiçbir değeri olmayan insan türünün sürüp gitmesini kadınlar o tutkuyla sağlıyorlar!
- Aşk, her zaman, dünyanın doğuşuna tanık olma olasılığıdır.
- Aşk beni göklere çıkarmaz, aşağı da çekmez. Varoluşsal bir öneridir o: Salt sağ kalma itkimden ya da iyice benimsenmiş çıkarımdan farklı bir yöne kayan bir bakış açısıyla, bir dünya kurmanın önerisidir. Burada "kurma" sözcüğünü "deneyim"in karşıtı olarak kullanıyorum. Sevdiğim kadının omzuna yaslanıp, örneğin dağlık bir bölgede akşamın dinginliğini, sarılı yeşilli çayırı, ağaçların gölgesini, çitlerin ardında kımıldamadan duran kara somaklı koyunları ve kayalıkların arkasında yiten güneşi görüyorsam ve onun yüzü aracılığıyla değil de şu haliyle, dünyanın içinde sevdiğim kadının da aynı dünyayı gördüğünü, bu özdeşliğin dünyanın parçası olduğunu ve aşkın tam o anda özdeş bir farkın çelişkisi olduğunu biliyorsam, işte o zaman aşk vardır ve daha da var olacağına ilişkin umut verir. Bunun nedeni sevgilimle benim o tek Özne'ye, aşkın Öznesi'ne katılmamızdır; bu özne o dünyanın yalnızca benim kişisel bakışımı dolduran şey olmaktansa meydana geleceği, doğacağı şekilde, dünyanın açılımını farkımızın prizmasından işler. Aşk her zaman dünyanın doğuşuna tanıklık etme olasılığıdır. Kaldı ki bir çocuğun doğuşu da, aşkta gerçekleştiyse, bu olasılığın örneklerinden biridir.
- Evet, aşktaki mutluluk zamanın sonsuzluğu karşılayabileceğinin kanıtıdır. Devrimci bir harekete katıldığımızda hissettiğimiz siyasal coşkunluk, sanat yapıtlarının verdiği haz ve en sonunda bir bilimsel kuramı derinlemesine anladığımızda içimizde uyanan neredeyse doğaüstü sevinç de aşktaki mutluluğa benzeyen kanıtlardır.
- Lacan aşkın cinsel ilişkinin kılık değiştirmiş hali olduğunu söylemez hiç de, onun söylediği cinsel ilişkinin olmadığı, aşkın bu ilişkisizliğin yerini tutan şey olduğudur. Bu çok daha ilginç. Bu düşünce onu öznenin aşkta "ötekinin varlığı"na erişmeye çabaladığını düşünmeye itmiştir. Aşkta özne kendinden öteye, özseverliğin ötesine geçer. Cinsellikte, ötekinin aracılığıyla da olsa kendinizle ilişki içindesinizdir. Öteki sizin zevkin gerçekliğini keşfetmenizi sağlar. Buna karşılık, aşktaysa ötekinin aracılığı kendi başına değer taşır. İşte aşktaki karşılaşma budur: Ötekini olduğu haliyle sizinle birlikte var etmek için ona doğru atılırsınız. Aşkın cinsellik gerçeği üstünde düşsel bir resim olduğu yönündeki, bütünüyle bayağı anlayıştan çok daha derin bir anlayıştır bu.
- Aşk özellikle de süre içinde arkadaşlığın tüm olumlu özelliklerini kazanır. Ama aşk ötekinin varlığının tümüyle ilgilidir, bedenin teslim edilmesi de bu bütünlüğün somut simgesidir. "Hayır! O anda işleyen şey yalnızca arzudur!" diyeceklerdir. Bence, ilân edilen aşk öğesinde, doğrudan arzuyu olmasa da, arzunun etkilerini yaratan şey hâlâ gizli olsa bile o ilandır. Aşk, kanıtının arzuyu sarıp sarmalamasını ister. Bedenlerin ayini o zaman sözün somut güvencesi olur, yaşamın yeniden icat edilmesi sözünün öncelikle beden düzeyinde tutulduğunu düşündürür. Ama sevgililer en şiddetli coşkunlukta bile, sabah, uyanışta, aşk ilanını duyan bedenlerin üstüne bir huzur çöktüğünde, aşkın koruyucu bir melek gibi yanlarında olduğunu bilirler. İşte bu yüzden aşk cinsel arzunun basit bir süsü, türün üremesi için var olan karmaşık ve düşsel bir oyun olamaz, sanırım onun yok olmasına çalışan ideologlar dışında da kimse onu öyle görmez.
- Sevmek demek her türlü yalnızlığın ötesinde, dünyada yaşamı hareketlendiren her şeyle mücadele etmek demektir. Bu dünyayı doğrudan, ötekiyle birlikte olmanın bana kazandırdığı mutluluğun kaynağı olarak görüyorum ben. "Seni seviyorum" sözü şuna dönüşür: Senin benim yaşamım için oluşturduğun kaynak bu dünyada var. Bu kaynağın sularında, sevincimizi, öncelikle seninkini görüyorum. Mallarmé'nin şu şiirindeki gibi görüyorum onu:
Döndün dalga içinde
Çıplak sevincine