- Tuzağa düşüp ölümcül yaralar almış bir kaplana nasıl sokulamazsanız, çok istemenize rağmen yaralarını nasıl saramazsanız, Meleknaz? a da öyle yaklaşamıyordum. Acı çekmesine rağmen, senin de kötülük yapacağını düşünerek pençe atan bir kedinin ızdırabını, izlemek gibiydi durum.
- Belki de her şeyini yitiren bir insanın son sığınağı insan onurudur, elinde kalan tek şey budur. Merhamet istemiyordu, insanlıkla ilgili kararını vermişti; içine oturan zifiri karanlığı delecek en ufak bir ışık sızmasına bile izin vermeyecek kadar kapatmıştı kendisini. Umutsuzluktan güç alan, bunun sarsılmasına, izin verdiği anda yıkılacak bir kalebende benziyordu. Deme ki insanlığa güven duymanın tam olarak yıkılışı böyle oluyormuş. Umut kapılarının, pencerelerinin sıkı sıkıya kapatıldığı bir kararlılık hali, artık hiç kimsenin aralayamayacağı bir demir kapı?
- ?Merhamet istemiyorum, hiç kimsenin acımasına ihtiyacım yok, merhamet de zulmün bir parçası; ne bana acıyın ne de çocuğuma. Merhamet zulmün merhemi olamaz.? Merhamet keskin bir kılıç; merhamet gösterenin kabzasından tuttuğu ama karşı tarafı yaralayan bir kılıç! Peygamber, veren el alan elden üstündür dememiş mi?
- Haklı olanı güçlü kılamadığınız için güçlü olanı haklı kılarız.