- İnsanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar.
- Yarın öldüğümüz zaman birisi bize sorsa: "Dünyada neler gördünüz?" dese, herhalde verecek cevap bulamayız. Koşmaktan görmeye vaktimiz olmuyor ki...
- Sabahleyin karşı karşıya gelince dişi kırlangıç söylemek istediği şeyleri gözleriyle anlatmak istedi. Tam bu sırada, üzerine oturdukları söğütten sarı bir yaprak koptu, iki tarafa sallanarak aralarında geçti ve dişinin en manalı baktığı zamanda gözlerinin önünü kapattı.
Erkek bu bakışı göremedi.
Fakat her ikisi de bu sarı yaprağı gördüler.
Erkek kırlangıç ağzını açtı:
"Senden hiç ayrılmak istemiyorum.." demek üzereydi ki, buvv diye soğuk bir rüzgar esti..
Dişi, erkeğin sözlerini işitmedi.
Fakat her ikisi de soğuk rüzgarın sesini duydular.
Birbirlerinin gözlerine baktılar; artık yuva kurmak zamanının geçtiğini, sonbaharın geldiğini, ayrılacaklarını anladılar.
İkisi de içini çekti.
Tepelerinden birçok kırlangıçlar geçti; Sıcak yerlere dönüyorlardı.
Ayrıldılar... Ve bir daha birbirlerini görmediler. - Hayat, birbirinden ayırdıklarını , kısa bir müddet için tekrar yaklaştırır gibi olsa bile , uzun zaman yan yana bırakmıyordu. Geçen günleri bir daha getirmek mümkün değildi ve sadece hatıralar, iki insanı birbirine bağlayacak kadar kuvvetli değildi.
- Hocanın bildiği birisinin işine yarasa, kendi işine yarardı. Sen bile okudun bildin de ne oldu sanki? Benim babam bir şeycikler bilmezdi ama , evinde sözü senden çok geçerdi.
- Niçin durup dururken yalan söylemek ihtiyacını duyuyorlardı?
- Kız:"O gelmez artık!'' dedi. ''Nereden biliyorsun?'' dedim. ''Gidişinden belliydi!'' dedi.
- Hiç geçmeyen, hiç unutulmayan şeyler de var, beyefendi! Ölünceye kadar insanın sırtından atamayacağı şeyler de var..
- Hayatta hiçbir şey ona kıymetli görünmemiş ,peşinden koşmak, erişmek, sahip olmak arzusunu vermemişti. Etrafına daima bir yabancı gözüyle bakmış, hiçbir yere bağlanmak arzusu duymamış, bu yalnızlığının gururu içinde memnun olmaya çalışmıştı. Şimdi İlk defa bir şey istiyor, hem de korkunç bir şiddetle istiyordu. Fakat niçin bu istek bir imkansızlıkla beraber gelmişti? Niçin hayatının en büyük arzusunu, şimdiye kadar belki yine içinde, fakat en gizli yerlerde saklı duran bu arzuyu, hapsedildiği yeri parçalayarak ortaya çıkar çıkmaz öldürmeye mecbur kalıyordu?...Niçin? Kimin için?..
- "Bir şey noksandı, fakat bu neydi? Evden çıktıktan sonra bir şey unuttuğunu fark ederek duraklayan, fakat unuttuğunun ne olduğunu bir türlü bulamayarak hafızasını ve ceplerini araştıran, nihayet, ümidini kesince, aklı geride, ileri gitmek istemeyen adımlarla yoluna devam eden bir insan gibi üzüntülüydüm."