- Sana "Kimsin sen?" diye sorduğumda gerçekten içine bakmış olsaydın, tek cevabın "Bilmiyorum." olurdu. Her ne diyorsan, sen değil, anıların olacaktır. Tek özgün cevap, "Bilmiyorum." olurdu, çünkü kendini tanımak yapılacak en son şeydir. S. 164
- Anılardan nasıl kurtuluruz? Onları izle, onlara tanıklık et, Ve her zaman şunu hatırla: "Bu bana oldu, ama bu ben değilim." Tabii ki belli bir aile içinde doğdun, ama bu sen değilsin. Bu sadece sana oldu; senin dışında bir olaydır. Tabii ki birileri sana bir isim verdi. Yararı vardır, ama isim sen değilsin. Tabii ki bir şeklin var, ama bu şekil sen değilsin. Şekil sadece kendini içinde bulduğun evdir. Şekil sadece kendini içinde bulduğun bedendir. Ve bu beden sana ebeveynlerin tarafından verildi. Bir hediyedir, ama sen değildir. S. 164
- Merkeze indiğinde ve zihnini tamamen tek başına bırakıp, merkezden zihnini seyrettiğinde, artık onunla özdeşleşmemişsindir. Yavaş yavaş bütün fikirler yok olur. Zihin kristal gibi berraklaşır. Ayna, zihnin üç boyutlu aynası bütünü yansıtır: Nesneyi, özneyi ve kavrayışı, yani kavrayanı, kavrayışı ve kavrananı. S. 168
- Şair ne yapar? Derin düşünür. Bir çiçeğe bakar, ama onun üzerinde düşünmez. Aradaki fark budur, her ne kadar zor fark edilse bile. Mantıkçı, çiçek hakkında düşünür, şairse çiçeği düşünür, hakkında düşünmez. Ve "hakkında" çiçek değildir. Hakkında istediğin kadar konuşabilirsin, ama çiçek o değildir. Mantıkçı çiçeğin etrafında dolanıp durur, ama şair doğrudan çiçeğin gerçekliğine yönelir. Şair için gül güldür'ün anlamı gül, güldür - "hakkında" değildir. İçine girer, çiçeğin içine. Hafızasını beraberinde götürmez. Zihnini bir kenara bırakır. Bu, doğrudan bir temastır. Şair, çiçeği düşünür, hakkında değil, hemen ve doğrudan düşünür, ama hala bölünme vardır. Şair, çiçekten ayrıdır. Şair öznedir, çiçek nesnedir. Çift yönlülük vardır. Çift yönlülük henüz aşılmamıştır: Şair çiçek haline gelmemiş, çiçek şair haline gelmemiştir. Gözlemci henüz gözlenendir, gözlenen henüz gözlemcidir. Gözlemci, henüz gözlenen olmamış; gözlenen henüz gözlemci olmamıştır. Çift yönlülük henüz var. Şimdi artık gizemci gelir, çiçekle birlikte olan bilge gelir. Onun çiçek hakkında konuştuğunu, hatta düşündüğünü bile söyleyemezsin. Hayır, o sadece çiçekle birliktedir. Çiçeğin orada olmasına izin verir ve kendisinin de orada olmasına izin verir. O izin verme anında, birden bir bütünlük oluşur. Çiçek artık çiçek değildir ve gözlemci artık gözlemci değildir. Aniden enerjiler buluşur, birbirine karışır ve tek olur. Şimdi çift yönlülük aşılmıştır.. S. 177
- Daha bilinçli ol. Nesnelere karşı daha bilinçli olmaya başla. Olaylara daha tetikte olarak bak. Bir ağacın yanından geçerken, ağaca daha tetikte olarak bak. Bir süreliğine dur ve ağaca bak. Gözlerini ovala, ağaca daha fazla tetikte olarak bak. Farkındalığını topla, ağaca bak ve aradaki farkı izle. Tetikte olduğun zaman ağaç birden farklılaşır: Daha yeşil, daha canlı, daha güzel olur. Ağaç aynıdır, sadece sen değiştin. Bir çiçeğe, sanki bütün varlığın bu bakışa bağlıymış gibi bak. Farkındalığın tamamını çiçeğe getir. Çiçek birden değişecektir - daha parlak, daha ışık dolu olacaktır. Sonsuzluğun görkeminden biraz barındırır, sanki sonsuzluk, bir çiçek biçiminde dünyaya gelmiş gibidir. S. 203
- Eğer bedenine tutunuyorsan yukarı yükselemezsin, zihnine tutunuyorsan, yukarı yükselemezsin. Benlik düşüncesine tutunuyorsan yerçekiminin etkisi altında kalırsın, çünkü beden de, zihin de yerçekiminin etkisi altındadır. Zihin ince bedendir, beden ise kaba zihin. İkisi de yerçekiminin etkisi altındadır. Ve sen onlara tutunduğun için, yerçekiminin etkisi altında değilsin, ama yerçekiminin etkisi altında olan bir şeye tutunuyorsun. Bu, tıpkı büyük bir kaya taşırken ve nehirde yüzmeye çalışman gibidir, kaya seni dibe çeker. Yüzmene izin vermez. Kayayı bırakırsan kolaylıkla yüzebilirsin. s. 372
- ?Gülmek için ne diye beklensin? Yaşamın kendisi, gülmek için yeterli sebep olmalı. Öylesine absürt, o öylesine gülünç ki. O öylesine güzel, öylesine harika ki! O, her türden şeyin bir arada oluşu. O büyük bir kozmik şaka.?
- Eğer inanırsan inanmayacaksın da. Kimse inançsızlık olmadan inanamaz. (...) İnanç sadece şüphe denilen merkezin çevresidir çünkü inancı yarattığın yerde şüphe vardır. Şüphe acıtır, o bir yara gibidir, acı vericidir. Şüphe bir yara olduğu için acıtır, o sana içsel boşluğunu, içsel cehaletini hissettirir. (Peşinden aslında ne söylemek istediğine girerek devamla): Şüphenin kendisi yara değildir. O muazzam bir yardımdır çünkü o seni bir maceraperest, bir kâşif yapar. Hakikati ararken seni en uzak yıldıza götürecek, seni bir hac yolcusu yapacaktır. Şüpheye sahip olmak sağlıksız değildir. Şüphe güzeldir, şüphe masumdur, şüphe doğaldır. (...) Şüphe inanç için bir arayış değildir, şüphe, sadece el yordamı ile gizemi aramaktır; anlaşılmayanı anlamak, akıl almayanı algılamak için her çabayı göstermektir. (s.19)
- Tıpkı paranın parayı çekmesi gibi mutsuzluk daha çok mutsuzluğu çeker. Eğer mutsuzsan o zaman kilometrelerce öteden mutsuzluk sana doğru yolculuk yapacaktır - sen doğru araçsındır. Bu, çok görünmez bir olgudur tıpkı radyo dalgaları gibi. Onlar senin etrafında yolculuk yaparlar, sen onları duymazsın. Bir kez onları çekmek için doğru alete sahip olduğun zaman birdenbire elde edilebilir hale gelirler. Radyo orada olmadan önce bile onlar senin yanında yolculuk yapıyorlardı.(s.94)
- Daha çok yaşa ve daha yoğun bir biçimde yaşa. Tehlikeli yaşa. Bu, senin hayatın. Onu sana öğretilmiş olan hiçbir aptalca şey için feda etme. Bu senin hayatın: Yaşa onu! Onu kelimeler, teoriler, ülkeler veya politikalar için feda etme. Onu hiç kimse için feda etme. Yaşa onu! Ölmenin cesurca olduğunu düşünme. Tek cesaret hayatı bütünüyle yaşamaktır; başka cesaret yok.(s.115)