- ONTOLOJİ Ocağım vardı, odunum yoktu; sonra, odunum oldu, ama ocağım yoktu; derken, hem ocağım oldu hem odunum; şimdiyse ne ocağım var ne odunum --böylece, bütün olası olanakları gerçekleştirdiğime göre de, ileride yeni bir olasılığın oluşma olanağı, yok...
- Orada öyle durup kırık bir bulut taklidi yapıyorsun o kocaman -seni aydınlatan- gitsin diye beklerken : gitsin, ki, sen, gene, herşeye egemen olasın ...
- Gece bitti artık; yoksun. Gelmeyeceksin -ben de beklemeyeceğim seni artık. Gidiyorum işte şimdi -sen de gelmeyeceksin artık.
- Artık geçip gidebilirsin, istediğin gibi: Görünmeyeceksin şimdi bana da, artık ben bile, görmeyeceğim, artık, seni. Geç git artık şimdi.
- 6. Uygar kişi, kişisel ilişkilerinde sürekli çıkmaza giren insandır. Kendine koyduğu - çoğunlukla enine-boyuna gözden geçirilmiş; aynı zamanda da sürekli yeniden gözden geçirdiği - ilkelere uyan bir davranışıyla, aynı ilkelerin farkında olduğunu sandığı, o ilkelere uyduğunu sandığı bir kişi ile olan ilişkisinde 'ters' bir duruma düşüverir. Bu türden yanılgıların kaynağı, genellikle, uygar kişinin kendini içine yerleştirmeğe çalıştığı çerçeve ile, ilişkide bulunduğu kişilerin içinde bulundukları çerçevelerin aykırı olmasıdır. Aykırı düşen, yanılan, tabiî ki, uygar kişidir: Öteki kişi(ler) kendi ortam(lar)ındadır(lar), kendi ilkelerine uygunluk içindedir(ler); uygar kişinin ise belirgin, hazır bir ortamı yoktur, ilkelerini de, hep yeniden gözden geçirmek için, sürekli askıda tutar - bu yüzden hep yanılmak zorundadır; ters aykırı düşmek zorundadır... Bir aykırılığı da hemen yenileri izler: Kendi ortamlarına ters düşen uygar kişi karşısında, 'öbür' kişiler, kendi 'kesin' ilkelerine dayanarak, tavır alırlar. 7. Uygar kişi uyumsuz insandır. İçine girdiği her toplumsal çerçeve, garip gelir ona - bunun alışmamakla pek ilgisi yoktur: çabuk alışır uygar kişi aslında; bu anlamda 'uyumlu'dur. Ama her seferinde, 'uyum' sağladıktan sonra bile - ya da en çok o zaman -, bu çerçeve - hatta o zaman daha da - garip gelir ona. Küçücük şeylerde ortaya çıkıverir uyumsuzluğu. (Çok iyi bildiği yabancı dilde iki sesi biribirine karıştırıverir örneğin, ya da sözcüğün yazılışına bir harf ekleyiverir, bir harf çıkarıverir...) Alışılmışa alışmayan insandır temelde uygar kişi - içinde bulunduğu toplumsal çerçeveye alışır alışmasına, ama alışmaya alışamaz bir türlü. Garipser durur...
- Nasıl, gelmeyeceğini bildiğini beklemen ?bilgelik sevgisi" idiyse, geleceğini bildiğini beklemen de, sevginin kendisidir.
- Kişinin yaşamı, uzaklıklar ile yakınlıklar arasında yürür: kişi, ne yaparsa yapsın, hep, ya, birşeylere birilerine yaklaşıyor, ya da birşeylerden birilerinden uzaklaşıyordur _ hiçbirzaman, biryerde birileri ile birlikte duruyor değil : hep yürüyor.Bu bilinç, zor...
- Kendin olmayı yeniden öğrenmen gerek ? yılar yılı unuttun onu yalnızca: Bunu da ?koşullar"a, "hayatın akışı"na, "sorumlulukların"a falan bağlamaya kalkışma ? bahane bulmaya çalışma: Sendin, sendeki asıl senin anlamını, önemini, değerini gözardı eden : korkaklıkla işin kolayına kaçan? O işte şimdi hesabını soruyor o sahici senin, senden : ne yaptın sen sana?!..
- ? Anlayamıyoruz, çünkü bu dünya kendine aykırı anlayış biçimleri geliştirmiş; biz de onun içinde yetiştik: Kendimize aykırı anlayış biçimleri içinde...
- 'Sadakat', kişinin kendinde bir kişiye bir yer ayırması, ve o yeri hep onun için korumasıdır; 'sadakatsizlik' de, kişinin kendinde bir kişiye bir yer ayırması, ve o yerin korunmasını savsaklamasıdır; 'ihanet' ise, kişinin, o yerine, başka bir kişiyi sokması