6. Uygar kişi, kişisel ilişkilerinde sürekli çıkmaza giren insandır. Kendine koyduğu - çoğunlukla enine-boyuna gözden geçirilmiş; aynı zamanda da sürekli yeniden gözden geçirdiği - ilkelere uyan bir davranışıyla, aynı ilkelerin farkında olduğunu sandığı, o ilkelere uyduğunu sandığı bir kişi ile olan ilişkisinde 'ters' bir duruma düşüverir. Bu türden yanılgıların kaynağı, genellikle, uygar kişinin kendini içine yerleştirmeğe çalıştığı çerçeve ile, ilişkide bulunduğu kişilerin içinde bulundukları çerçevelerin aykırı olmasıdır. Aykırı düşen, yanılan, tabiî ki, uygar kişidir: Öteki kişi(ler) kendi ortam(lar)ındadır(lar), kendi ilkelerine uygunluk içindedir(ler); uygar kişinin ise belirgin, hazır bir ortamı yoktur, ilkelerini de, hep yeniden gözden geçirmek için, sürekli askıda tutar - bu yüzden hep yanılmak zorundadır; ters aykırı düşmek zorundadır... Bir aykırılığı da hemen yenileri izler: Kendi ortamlarına ters düşen uygar kişi karşısında, 'öbür' kişiler, kendi 'kesin' ilkelerine dayanarak, tavır alırlar. 7. Uygar kişi uyumsuz insandır. İçine girdiği her toplumsal çerçeve, garip gelir ona - bunun alışmamakla pek ilgisi yoktur: çabuk alışır uygar kişi aslında; bu anlamda 'uyumlu'dur. Ama her seferinde, 'uyum' sağladıktan sonra bile - ya da en çok o zaman -, bu çerçeve - hatta o zaman daha da - garip gelir ona. Küçücük şeylerde ortaya çıkıverir uyumsuzluğu. (Çok iyi bildiği yabancı dilde iki sesi biribirine karıştırıverir örneğin, ya da sözcüğün yazılışına bir harf ekleyiverir, bir harf çıkarıverir...) Alışılmışa alışmayan insandır temelde uygar kişi - içinde bulunduğu toplumsal çerçeveye alışır alışmasına, ama alışmaya alışamaz bir türlü. Garipser durur...
Diğer Oruç Aruoba Sözleri ve Alıntıları
- Bir kopuş noktası gelir hep - bir nokta gelir, bakarız, zaten değişmiş ilişki; öteki, ötekiler, yabancıdan da beter olmuşlar bizim için...
- "Senin ile birlikte yapacağımız -yapacağımızı düşündüğümüz; birbirimize yapacağımızı söylediğimiz- ne çok şeyi yapamadık: bu da, herhalde, ilişkinin bir gereği:- Olanaksızlıklarımız da katılır ilişkimize, olanaklarımız kadar-"
- "Yaşam, belki kavranınca uzak, anlaşılınca yakındır.ya da tersi..."
- özlem her şeyi yakandır. ancak da her şeyi yaktığında özlemdir.
- özlem, örneğin işitmeyeceğini bildiğin birine-yalnızca ona;ama kendi kendine-neredesin?diye seslenmendir.
- "Her ölüm dünyada bir çatlak açar ? bir boşluk bırakıp gider her kişi: öteki
kişiler de, şimdi, o çatlağı kapatmakla, o boşluğu doldurmakla görevlendirilmiş
hissederler kendilerini.
Oysa, zamanla, çevre dokunun da çatlaması ve boşalmasıyla, o çatlak belirsizöteki
çatlaklardan ayırt edilemez- hale gelecek; o boşluk da, zaten yokolacaktır. Ama
kişiler bunu düşünmezler: uğraşıp dururlar o çatlakla, o boşlukla- ama faydasızdır bu
çaba: çatlak kapanmaz, boşluk dolmaz; uğraşıp durur kişiler, kendileri de birer çatlak,
birer boşluk olana dek ? o zaman da görevi yeni kişiler
devralmış bulacaktır kendilerini...
Oysa önemli olan, çatlağı açıkça görebilmek, boşluğu
olduğu gibi yüklenebilmekti.
Çünkü ölüm, onmaz; yaşam, onarılamazdır." - "Çok yalnız -- kimsesiz-- hissettim kendimi : sana seslendim,ağlayarak--- 'Haydi,çabuk gel' diye-- duydun mu beni?... " dedin.
Ben de sana yolda yazığımı gösterdim; belki de tam sen bana seslenirken yazmıştım bunu: -
Rayda parlayan
Güneş kadar hızla
geliyorum sana
Güneş,tuttu, Ay'ın çevresinden dolaştı --- - "Ben senin sevgilin değilim" dedin --- Evet:
"Ben senin sevgilin değilim" dedin,sen bana...
-- Onca ağırlık olmuş yükten sonra,belki de bir hafifleme sağlamalıydı bu söz -- ama şaşıp kaldım, gene de:-
Bütün o olup-bitmişleri,gelip-gitmeleri,alış-verişi,yaşanmışları,paylaşılmışları,çekilmişleri,yok mu sayacaktık,şimdi ?!... - "Bir yeni yolun başında duran kişi,
henüz hiçbir şey bilmiyordur: Ufku,
birkaç adım ötedeki ilk dönemece kadar,
ilk yol- ayrımına kadar uzanır ancak
- ama bir şeyden emindir."
Yürüyeceğinden.. - Bir kopuş noktası gelir hep - bir nokta gelir, bakarız, zaten değişmiş ilişki; öteki, ötekiler, yabancıdan da beter olmuşlar bizim için...