- Bilir misin Mustafa bir adama çok kızdığı zaman ne dermiş? Jale hanım anlatırdı: Yahu Jale, düşünebiliyor musun: adam samimi değil, dermiş.
- En önemli sözü en sonda yazacağımı sanıyorsan aldanıyorsun. Hiçbir zaman benden bekleneni vermeyi becerememişimdir, bekleyeni utandırmışımdır. Daha fazla yazamayacağımı hissediyorum. Son anda acıklı bir sözle canını sıkmamalıyım. İşte bu kadar canım sevgilim..
- istiyorum ki evde annem gibi biri olsun ve ben de mutfağa giderek, ?burada gene bir şeyler kaynıyor muazzez' diye içeri seslenebileyim ve bana ?kaynadığını görüyorsun altını kıs cemil bey' denilsin ve ben de hiçbir şey yapmadan mutfaktan çıkayım...
- Heyecanlarımı hep gelecekteki günler için saklamıştım; babam öldüğü zaman bile yeteri kadar üzülmemiştim, mezarın başında küçük ayrıntılara takılmıştım. Bir ağacı, bir kuşu filan seyrederken değil, düşünürken sevmiştim. Hayır belki de kendimi yaşanacak güzel günler için saklamamıştım: belki de sadece duygularımda her zaman biraz geç kalıyordum. Babam öldükten iki yıl sonra bir akşamüzeri, biraz üzülür gibi olmuştum. Bazı kitapların da yıllar geçtikten sonra anlamlarını sezmeye başladım. Babam ölmüştü. Eski kitapları da okuyamazdım artık.
- Önce kelime vardı" diye başlıyor yohanna'ya göre incil..
Kelimeden önce de yalnızlık vardı..
Ve kelimeden sonra da var olmaya devam etti yalnızlık..
Kelimenin bittiği yerde başladı; kelime söylenemeden önce başladı..
Kelimeler, yalnızlığı unutturdu ve yalnızlık, kelimeyle birlikte yaşadı insanın içinde..
Kelimeler, yalnızlığı anlattı ve yalnızlığın içinde eriyip kayboldu.. Yalnız kelimeler acıyı dindirdi ve kelimeler insanın aklına geldikçe, yalnızlık büyüdü, dayanılmaz oldu.. - Belki yarın soğukta uyanmanın bir anlamı olur, sana çay pişirmek gibi. Ayaklarımın ucuna basarak yürürüm yataktan kalkınca. Tahtalar gıcırdar. Hayır, zamanla öğrenirim hangi tahtaların ses vermediğini. Sonra ne yaparım? Uyanmadı, çayın hazırlandığından haberi yok diye sevinirim. Bütün hayatımı, en ince ayrıntılarına kadar düşünerek hesapladığım iyiliklerin hayaliyle geçirdim albayım. Artık ne olacaksa olsun istiyorum.
- ÜÇÜNCÜ ŞARKI
Siz de benim gibi,
Günleri
275 Sevgiyle isteyerek
Değil de, takvimden yaprak koparır gibi gerçek
Bir sıkıntı ve nefretle yaşadınızsa, Ankara güneşi sizin de
Uyuşturmuşsa beyninizi, Ata'nın izinde
Gitmekten başka bir kavramı olmayan
280 Cumhuriyet çocuğu olarak yayan,
Pis pis gezdinizse (o sıralarda adı Opera Meydanı olan)
Hergele Meydanı'nda, bu sarı ve tozlu alan
İğrendirmediyse sizi,
Bir taşra çocuğu sıfatıyla özlemeyi bilmiyorsanız denizi,
285 Kaybettiniz (benim gibi). - - Herkes ?geçer' diyor, geçer mi Olric? Herkes ne bilir acımı, herkes ne bilsin acımızı! Yaşar gibi yapmaktan, özlemez gibi yapmaktan, iyiymiş gibi yapmaktan, nefes alıp onu içimde tutmaktan, o nefeste boğulmaktan sıkıldım. Ki nefessizlikten değil nefesten boğulmaktır marifetimiz Olric.
- Evet efendimiz.
- Bana katıldığını bilmek güzel. Arada ses vermen güzel; içimin sesi de olmasa ölürüm yalnızlıktan. - Ne kadar acıyorum kendime; bu yüzden başkalarına acımaya
fırsat bulamıyorum. Bütün acımamı kendime harcadım.
Dilencilerden kaçıyorum. Biri yüzüme bakıp acıklı şeyler
anlatacak diye titriyorum. İnsanlık dışı oldum. Yüzümü
yerden kaldıramıyorum. İşim gücüm başkalarına haksızlık
etmek. Bu yüzden tutunamayanların arasında hakkım olan
yeri alamıyorum - güya o da beni sevmiş Olric.
-öyle söylemişti Efendimiz.
yalanmış Olric.
-o yalan söylemedi ki efendimiz, siz ona inandınız.