- Topkapı Sarayı; eski mimarinin içine kapalı muhteşem, manalı ifadesidir. Ve onun yanında kümes gibi, küçücük Mecidiye kasrı...(Barok) ve (Rokoko) dediği piç mimari, Avrupalının... Piç, köksüz mimari... Şu beylerbeyi sarayları, Dolmabahçeler, filan... Hepsi aynı manada... Tanzimatçı kafası bu... Avrupalıyı dışından taklit, Avrupa'nın hiçbir çilesini bilmeden, tanımadan... Bütün bu ıslahat ve gayretler, bir vebalının yüzüne sıhhatli görünsün diye pudra serpmesinden farksızdır.
- Türk tarihinde Osmanlı tarihinde ekalliyetlerden ilk vezir Ali Paşanın tayin ettirdiği Davit Paşa isimli bir Katolik Ermenidir. Onu cebel mutasarrıfı yapıyor ve vezaret rütbesi veriyor. Bir gün sözüm ona, Ali Paşa, iftara davet ediyor Ermeniyi... Sadrazam ya, İslami devleti temsil kılıklı, iftar ediyor. O ne inanılmaz iftar! Ermeni geliyor oraya, kuruluyor Paşanın oturduğu masaya ve diyor ki; "Ah, şu Müslümanlığa benim ne büyük meylim var, isteğim var! oruç ne güzel şey! Ermenilerin beni taşlamayacaklarını bilsem Müslüman olurum!"...
Bu söz, bir Ermeniden niçin ve ne maksatla geliyor? Ya Paşaya dalkavukluk yapmak, yahut içinde tereddütle karışık bir İslam temayülü bulunduğu için... Ya ne cevap verilir buna?.. En kötü cevap, "Bırakın, bu bahsin yeri değil şimdi!"... Ne diyor, biliyor musunuz? İnanılmaz bir şey!...
Paşa diyor ki Ermeniye; "Biz seni Müslümanlığı sevdiğin için vezir yapmadık; Hristiyan olduğun için yaptık!.." - Fuad Paşa büsbütün faciadır. Abdülaziz'le Avrupa'ya gitti. (...) Fuad Paşa o zaman Padişaha refakat etti, fakat yolda ayrıldı ve (Nis) te öldü. Öleceği zaman Papaya bir mektup yazıyor ve Mustafa Reşid Paşadan beri gelen cereyanın ilk mahsulünü veriyor. Papadan Hristiyan olmayı ve ölürken Hristiyan usulüyle gömülmesini vasiyet ediyor. Ve ölüsü öyle kaldırılıyor. İstanbul'a da Müslüman ölüsü diye getiriliyor, İslami merasimle gömülüyor.
- Büyük Yunan fikri hamlesi üç büyük filozoftan başlar; Sokrat, Platon, (Aristo)... Sokrat, "neden", "niçin" den evvel, "nasıl" ı getirmiş olan adamdır. Buraya çok dikkat edin, buna metot derler. Felsefede ve ilimlerde metot başta gelir. Mesela, hadis ilmi, usul-ü hadis vardır. Hukuk ve usulü vardır. Usul ölçüsünü dünya yüzüne getiren Sokrat'tır. Çünkü esas olan onun neticesinde elde edilir. Platon, (ide)ler alemini getirdi, idealizm... Onca bütün eşya ve madde göklerde, coğrafi manada değil, itilalarda, yükseklerde mevcut fikirlerin suretlerinden ibarettir.
Madde diye bir şey yoktur. Fikir vardır. Fikrin doğuşlarıdır madde... Buna idealizm derler. Onun için maddeciler şiddetle itiraz ederler idealizme... Onlarca yalnız madde vardır... (Aristo) da maddeye yönelik ilmi getirmiştir. Realizm, Rasyonalizm ve Natüralizm... Müessir üzerinde derinleşmiştir... - Latinceyle, Yunancayı kovduğumuz zaman, Fransızca, içinde tek seyircisi kaldığımız bir tiyatroya döner...
- Felsefe yalnız karşısındakinin yanlışını çıkarırken doğruyu söyler. Kendi doğrusunu söylerken daima yanlıştır.
- Gerçekten bu dünyada müessirleri bilinmeyen ve mucize çapında görülmeye değer iki büyük vakıa vardır. Biri yunan zuhuru, öbürü de uçsuz bucaksız çöllerde insanı sarhoş eden bir mana rüzgarı halinde esici Arap dili... Bir devenin adım atışını 72 ayrı kelimeyle ifade eden bu dil, önceden badiyede hiçbir (metropolis-büyük şehir) kurulmaksızın ve hiçbir insani tefekkür kaynaşmasına şahit olmaksızın, nereden ve nasıl gelmiştir? Yunan harikası gibi bu da kaynak bakımından büyük meçhullerden biri...
- Zeki bir (sofist) talebe gidiyor, hocasına diyor ki;
"- Senden ben avukatlık icazeti alacağım! Fakat sen bilmem ne kadar para isteyeceksin! bu parayı vermeye şimdilik muktedir değilim. İleride kazanacağım ilk davadan ödemek üzere bana ders verir misin?"
Adam:
"- Olur diyor; "sana ders veririm, kazanacağın ilk davadan benim hocalık ücretimi ödersin!"
Bir tuğlanın üzerine senet yazıyorlar, - O zamanlar senetler tuğla üzerine yazılırmış- mukavele tamam oluyor. Bir sürü iş yapıyor, fakat parasını ödemiyor hocasının... Hoca talebesi hakkında dava açıyor. Mahkeme kurulur kurulmaz hoca ayağa kalkıyor, diyor ki:
" - Bu davanın duruşması yersizdir, batıldır. Şimdiden hükmedilmesi lazım, hakkım için... Sebep şu : Benim talebemle davam var. Kazanacağı ilk davadan ödeyecekti hakkımı... Kazanamadım, diyor, şimdiye kadar... Güzel; ama bu bir davadır. Burada kazanırsa kazandığı için ödeyecek, kaybederse kaybettiği için verecek... Binaenaleyh her iki türlü verecek... o halde duruşmaya lüzum yoktur!"
Söylenecek laf var mı? Davayı kazanırsa talebe, mukavele mucibi borcunu verecek, kaybederse ödeme hükmü aldığı için verecek... Yani, o türlü veya bu türlü, verecek...
Talebe kalkıyor ayağa:
"- Ben diyor; hocamdan ders aldım. Onun bütün hüneri, işte böyle, mantığı güme getirmektir. Bütün mahareti budur. Ben de muhakemeyi lüzumsuz görüyorum! Zira kazanırsam ödememek hükmünü alacağım için vermeyeceğim; kaybedersem kaybettiğim, kazanmadığım için vermeyeceğim; yani mukavele mucibi iki türlü de vermeyeceğim!"
(Sofistik) mantığı anlamak için ne zarif bir hikaye...Mantığı sahte mantıkla bulandırmanın hüneri (sofizm)... - Kitap mevzuunda memleketimizin ne halde olduğunu görmenizi isterim. Bunu bir cümle ile geçeyim; Profesörlerimiz kitapsızdır, şairlerimiz kitapsızdır. Yahya Kemal'in yüzüne söylemiş ve onu kitaplık bir cehde davet etmiştim: "O nedir senin yaptığın? Radyum gibi miligram miligram tartılan keyfiyetin bile kemiyete istinadı şarttır!" Bu ona çok tesir etmişti; son zamanlarda bir hamaratlık gelmişti ona... "Hürriyet" gazetesinde, şiirleri çıktı, ama yine kitaplık çapta değil... Ne yazık ki, bizde kitaplık çapta adam yoktur. Fransa'da bir lise mualliminin bile eseri vardır. Bugün Avrupa kültürüne örnek birçok adam vardır ki, ana eserlerini doktora tezleri olarak vermişlerdir.
- Asıl Roma'da ve (Epiket) isimli filozofta tecellisini bulan bu ahlak(stoisizm) adını taşır.
(Epiket) bir köledir. Onun ayağını işkence aletinde burkarlar, bükerler. Hiç ses çıkarmaz. Gayet sakin bir tavır ve tonla der ki:
"-Daha fazla bükerseniz ayağım kırılacak!"
Bükerler ve ayak, mühtiş bir sesle kırılır.
Verdiği cevap:
"-Demedim mi?..."
(stoisizm) ahlakı budur ve (metafizik-madde ötesi) bir dayanağa malik değildir. Sadece insan benliğinin madde açısına karşı hissiz tavrı... Satıhçı Romalı bünyesinin satıh ahlakı...