- Hâkimlere der ki, (Sokrates):
"Ben artık gidiyorum, ölüme gidiyorum, sizin kapkaranlık zannettiğiniz bir aleme gidiyorum! Siz de aydınlık gördüğünüz bir dünyada kalıyorsunuz! Ama hanginiz daha hayırlı bir varlık âlemi içindedir; bunu ancak Allah bilir!" - Goethe(Göte) nin bir büyük sözü var. Diyor ki:
"İnsanlar hayatında bir kere buluğ ıstırabı çekerler. Halbuki dehanın çocukları sık sık bu ıstırabı çekerler, böylece her defa gençleşirler." - (Napolyon) basit bir asker değildir. Eğer askerden ibaret olsaydı, basit kalırdı. (Napolyon) askerlikten, büyük içtimai davaya geçmiş, mesleğini aşmış bir insan... Bir aksiyon şairi denebilir kendisine...
- Vaterlo'dan evvvelki mağlubiyetinde Elbe'ye sürüldü. Elbe'den kaçtı, üç dört kişiyle Fransa'ya ayak bastı. Üzerine koca bir ordu sevkettiler. Çünkü (Napolyon) şaka değil, bir zıpzıp kadar ama, Paris'e doğru gelirken yuvarlana yuvarlana Uludağ olacak... Yanında bulunan yakınlarından (Kont dö Montelon) isimli birinin hatıratında çizgisi çizgisine bütün manzara gösterilir.
"Gidiyorduk," diyor (Kont de Montelon); "Paris'e doğru... Üzerimize bütün bir ordu geliyor! NE yapabiliriz bir kaç kişi?... Hiç hesabını sormuyorduk. Ona güvenimiz vardı... Gidiyorduk!"
Yolda birdenbire karşılarına gelen ordunun öncülerini görüyorlar... Şimdi, bakın vurada aksiyon adamı, teşebbüs adamı, hamle adamı nasıl hareket eder? Cürete bakınız; karşısında kendisini tevkif etmeye, yahut öldürmeye gelen ordunun öncülerini görünce, hemen "Yaklaşın, yaklaşın, yaklaşın!" diye emir vermeye başlıyor. Tabi, asker eski imparatorunu emir verir görürken ne yapabilir? Bir an donup kalıyor. Bir teğmen zuhur ediyor.
"Daha üstünüz gelsin, yüzbaşı, binbaşı, albay..."
Nihayet bütün öncü kıtalar yaklaşıyor. (Napolyon) bir taşın üstüne çıkıyor ve şu sözü söylüyor:
"Fransız askeri! Yüzündeki yara işaretinden, ayağındaki çarıktan, bilmem nerene kadar benim eserimsin! Sen mağlubiyetlerin numunesiydin; ben seni dünya galibi yaptım. Şimdi bu vaziyette seni benim üzerime gönderiyorlar! Aranızda imparatoruna kurşun çekecek kimse, buyursun! İşte göğsüm!" diyor. - Bir gün (Napolyon) bir merasime gidecek... Giydirirken İmparatoru, boynunu büküyor: Söylüyor uşak, diyor ki: "Ben Bir bakır madalyaya bile layık değil miyim?"
Cevap: "Hayır; ben sana bir bakır madalya bile veremem! Çünkü nişanları, Fransa'ya hizmet edenlere veriyorum; sense benim şahsıma hizmet ediyorsun!" - Büyük tefekkür planında ve büyük içtimai sistemde milletçe zayıf olduğumuzu söylememiz lazım. büyük çapı bulamıyoruz. Mesela İslam'ı ölçülerin tam hakim olduğu devirde bile, bizde bir İmam-ı Gazali, Bir Muhiddin-i Arabi, bir İmam-ı Rabbani yetişememiştir.
- Artık anlıyoruz ki, kahraman, hangi sahada olursa olsun, ayağımızın altından, başımızın üstünde ve ruhumuzun içindeki dar ve hasis dünyaları bir çekişte koparıp alan ve yerlerine, iyi, doğru, güzel ölçüleriyle yenilerini getiren iç ve dış alemler fatihidir.
- Fakat insanlar hadlerini bilmelidir, ilahi kudret önünde... Ve çekilmemiş çillerin, gökten düşme makamlarına nail olanlar, nefislerine sormalıdır: "Ben buraya hangi istihkakla geldim, hangi istihkakla bu makamda oturuyorum?"
- İslamiyet korkusundan bir zamanlar ödü patlayan Batının (Rönesans)tan bilhassa 19. Asırdan sonra içimizde ürettiği inkar nesilleri, kendi kendimizden ve kendi aslımızdan nefret ajanlarıdır.Batının duyduğu dehşet, içimizde belli başlı metotlarla kendi kendimizden nefret ajanlarını doğurdu. O korktu, bizimkiler iğrendi. O korku bizi kendi kendimizden iğrendirmenin yolunu buldu, neticede bizden korkan o, kendi kendimizden tiksinen de biz olduk...
- Eğer kahramanlıklarını tatbik edecek mevkide değillerse, kendi eserlerini inkar eder sahte kahramanlar; ve umumiyetle, birbirlerini sevmezler. Her biri öbürüne düşmandır.