- ??İkinci nokta: Ali Gazanfer, harbin başından beri bulunduğu fırka kumandanlıklarında ve kolordu erkanı-harbiye reisliğinde ordu emirlerine karşı apaçık bir isyan tavrı takınmıştır. Sarıkamış?ta, fırkasına bir yürüyüş emri verildiği zaman, kolordu kumandanına şu sözle karşılık verdi. ??Dokuz bin çocuklu bir babaya, tek evladın bile kalmasın diyorsunuz, farkında mısınız? (Durak) Birkaç ay sonra Sina çölünde, ordudan kıt?aları tekrar yürütmek emrini alan kolordu kumandanına şöyle haykırdı: ??Ben neyim, kolordu erkanı harbiye reisi mi, cellat katibi mi???
- ??Yüzbaşı Yaver- Ulvi mantık, mantıksızlığa benzer. Bunu biz herkesten daha iyi anlamalıyız. Madem ki üstünde yaşadığımız toprağa canımızı kiralamışız, bu canı verirken de, başka canları alırken de elimizde bir takım üstün ölçüler olmak lazım.??
- ??Şimdi dersimize dönelim. Türk askeri, destanlar kaynağı Büyük Doğu?nun mümessilidir. O yerle gök arasındaki eşi olmayan bir ruh ve madde cevheri taşıyor. Türk askeri büyüğünü bulduğu her zaman bu cevheri göstermiştir. Bu cevheri göstereceği her zaman da büyüğünü bulmuş olacaktır. Büyükle küçük arasındaki uygunluk nisbeti bozulmadan onun bozgun verdiği biri kere bile görülmedi. Hiç de görülmeyecektir. Sadece bu nisbetin düzelmesiyle her türlü madde zaruretlerini yıktığı bin kere görüldü. Daima da görülecektir. Efendiler, bu eşsiz kıymetin başına geçmek, onu kullanmak, ifade etmek için yetişiyorsunuz. Size bir sır gibi haber veriyorum. Ulaşacağınız her zaferde o ve siz ortaksınız. Sürükleneceğiniz her boğunda da mes'ul yalnız sizsiniz. Ne büyük mes'uliyet değil mi? Bu mes'uliyet ancak bir Türk zabitine yakışır.??
- ''Çok yalnızım. Yalnızlığımı gidermek için aldığım her tedbir, yalnızlığımı çoğaltmak oluyor.''
- ''ZEYNEP - Bana bir düşman gibi bakıyorsunuz. HUSREV - Kimse bana kendim kadar düşman değil! ZEYNEP - Muhakkak ki düşmanınızım.''
- ''HUSREV - (Tavırları tamamiyle delice. Kendisine mahsus işaretlerle.) Çünkü bir adam yaratmağa kalkıştım. Bir adam yaratmak. (Müzik cümleleri noktalıyor. Husrev çıldırıyor.) Bir adam yaratmak... Ona bir kafa, bir çift göz, bir burun, bir ağız uydurmak. Ona göre bir beyin yapmak ve göğsünün içine bir kalp takmak. Saat gibi işlesin, kanını vücudunda döndüren bir kalp. Bir kalp, anlıyor musun? Güya duyan, acılarına, sevinçlerine yataklık eden yer de orası. Bir kalp. Bitti mi? Biter mi? Bu adama bir de kader çizmek lâzım. Bu adam yaşayacak, gezecek, tozacak, basından bir şeyler geçecek. Bu adamın meselâ bir babası olacak. O baba bir incir dalına asılmış bulunacak. Sonra o da... Eeee? (Haykırır) Ben Allah mıyım?''
- ''HUSREV - Sen o kadın tipindensin ki, yüzüne manevî bir kapı kapatıldığı zaman onu görmez, kendisine mal etmez. İçeriye girmemesi için maddî bir kapıdan ve zorla itilmek ister. Bir sihirbaz inceliği ile baslayan is, bir hamal kabalığı ile bitirilmeli ki neticeye aklı ersin.''
- ''HUSREV - Zeynep! Ben şehirleri, sokakları, kahveleri dolduran seri malı insanlardan değilim. Keşke onlardan olsaydım. Onlar sıhhatli, tabiî, mükemmel mahlûklar. Benim en lâzım tarafım sakat. Ben Allanın yalnız acı çeksin, yalnız kıvransın diye yarattığı bir aletim galiba. Kâinatı dolduran her şey, her hâdise, her hareket, benim için bir işkence vesilesi. Bir türlü rolümü ve rahatımı bulamıyorum. Tabiî zevkleriyle yasayan hayvanlara bakıyorum da, ne güzel, ne emniyetli bir vasıtanın öksüzü olduğumu anlıyorum. Ben, içindeki hayvanı ürkütmüş, incitmiş bir hastayım. ZEYNEP - Ne demek bunlar? HUSREV - Bak ne demek bunlar! Seninle aramda öyle bir başkalık var ki, bu başkalık ateşle suyun arasında yok. Bu bir maya farkıdır. Bu kadar farklı iki şey uyuşamaz, anlaşamaz. Bir arada hiçbir ahenk kuramaz.''
- ??Kedi yavrularına bayılıyordum. Onların incecik kaburga kemiklerini sıkarken çıkarttıkları ağlamaklı ses çok hoşuma gidiyordu. Birkaçını süt dolu bir tasa koyduğumu ve kaburgalarını sıkarak ağlattığımı hatırlıyorum. Başlarını süte sokarak? Ali koşmuş ve hayvancıkları ölümden kurtarmıştı. Zalim taraflarım da vardı. Zalimden mazluma ve mazlumdan zalime her an yer değiştiren bir karakter? Tezatlar kumkuması? Bir, kutup iklimlerinde beyaz ayıları kovalayan; bir ekvator sıcaklığında ceylanlarla ağlaşan, neşede de kederde de son derece mübalağalı garip bir mahluk. Bu garip çocuk, hallere göre dehaya mı, cinnete mi namzettir???
- ??Bizden iki sınıf ilerde olan Nazım Hikmet de aynı şekilde tek nüsha, el yazması bir derginin başında. Bize rakip? O zamanki kafasıyla: ??Ben de müridinim işte Mevlana!?? gibilerinden şiirler yazıyor. ??Beni Stalin yarattı!?? diyeceği günlere henüz 30-35 yıl uzaktadır.??