Masumiyetin kendisini terk ettiğini anlamayacak denli masum kaldı Mücella.
Ona göre aynalar hiç tekin şeyler sayılmazdı. İnsanı olduğu gibi gösterse de canını, ruhunu yansıtmayan bu yüzeylerin önünde fazla durmaya gelmezdi ve insanın kendi şekli şemailiyle fazla uğraşması da hayra alamet değildi.
Hep aynı gözlerle bakardı hayata: Kazalı belalı yolları, kazasız belasız atlatmayı, eylemekten çok eylememeyi başaranların çorak bakışı. Yaşanmamıştan çıkarılan gururun tacı.
Denizin keskin kokusunu içine çekti. Rıhtımı dolduran kalabalığa baktı. Nereden gelir, nereye giderdi bu insanlar? Bunların hepsinin birer hayatı vardı. Tıpkı kendisininki gibi.
Yenmekten başka dil, ezmekten başka hedef bilmiyorlardı.
''Herkesin gönlü olsun'' der bu yüzden en çok kendi gönlünden fedakarlık eder.
Sevda dediğin ne ki? Tarifsiz bir tanışıklık duygusu. Sebepsiz bir gülümseme arzusu.
Ama anlama. Anlamanın sonu merhamet, onun da sonu affetmektir çünkü. Affetme beni.
Bunca bunaltıcı haber arasında nadiren güzel ve neşeli şeyler de yaşanmaz değildi gerçi. Trabzonspor üç büyüklerin arasına dördüncü büyük olarak karışırken mesela, asırlardır dışlanan taşra, merkezden intikamını aldığını hissetti. Sağcısı, solcusu, diğerine belli etmemeye çalışsa da, yüreğinde onunla aynı ortak sevinci yakaladı.
Oğul, dedi, edep her türlü davanın üzerindedir. Ve insan ancak dili kadar edeplidir. Bilmediği kelimeler kadar edepli bildiği kelimeler kadar da edepsizdir. İnsan olan her hesabı aşar da bir kendi sözcüklerinin ağırlığı altında ezilir.
Khaled Hosseini
Murat Gülsoy
William Golding
Gündüz Vassaf
Albert Einstein
Selim İleri
Ahmet Hamdi Tanpınar
Robert Louis Stevenson
Vladimir Bartol
Richard Bach