Osmanlı ordusunu düşman kurşunu değil, soğuk,açlık ve hastalık kırıyor. (syf 395)
Uyak almış bir halk ozanı gibi, sana göz kırpıyorum. (syf 411)
İçimde akan ırmaklar kadar dışında aktığım ırmak da beni sarıp sarmalıyor. (syf 415)
Açılmayacak kapı yoktur Settarhan. Yeter ki ona yüklenecek kuvvet önünde biriksin. (syf 431)
Niye ki bunca acı? Dünya imtihan yeriydi belli, bu da bir sınav, amenna. Bu kadar sert sınanmak için ortada çok büyük bir aşkın olması gerekti; Allah'ın kuluna aşkı. Ne kadar çok sevildiğini mi bilmek istiyordu? Ve ki bunca sert bir sınavı da ancak kulun Allah'a duyduğu aşk katlanılır kılabilirdi. Dünya cennet değildi, evet; olsaydı cennetin ne anlamı kalırdı?
Varlığa, olaylara, insanlara, yıldızlarla dolu gökyüzüne, ağaçlara, dağa, denize, toprağa bir garip bakan yanımla nasıl baş edeceğimi kestiremiyorum. Dilimin ucunda bir düğüm. Sanki biraz zorlasam dünyanın bütün dillerini konuşacağım.
Bahçe içindeki aşı boyalı, kiremit damlı, iki katlı eski evlerin birkaçı yerinde dursa da çoğu paragöz müteahhitlerin eline düşmüş, yerlerinde betonarme apartmanlar yükselmişti. Ağaçların da Allah'a secde ettiğinin unutulduğu hafriyat zamanları başlamıştı çoktan.
Dışarı uzatılmış teneke soba borusundan ince bir duman savrula savrula süzülüyor. Tüten bir baca kadar hayat veren ne olabilir ki?
Tanımaktır anlamanın ilk şartı. Sevmek anlamaktan sonra gelir.
Uzun uzun satırların üzerinde göz gezdirdi. Bu çizgiler, bunlar var ya, bir ucundan başlasan, diğer ucundan alıp başını gidecek gibiydi.
Philippa Gregory
William Golding
Glenn Meade
Hasan Ali Toptaş
Yunus Emre
Jack Canfield
Cem Mumcu
Khaled Hosseini
Robin Sharma
Arif Akyol