Kafka'nın romanının yaşandığı zaman, sürekliliğiyle bağını yitirmiş bir insanlığın dönemidir. Öyle bir insanlık ki, hiçbir şey bilmemekte, hiçbir şey anımsamamakta, adları olmayan kentlerde oturmaktadır. O kentleri sokaklarının adları yoktur ya da bir gün öncekinden başka bir ad taşımaktadır, çünkü ad, geçmişin bir sürekliliğidir ve geçmişi olmayan insanlar da adsız insanlardır.
"Bir halkı ortadan kaldırmak için, belleğini yok etmekle işe başlanır," diyordu Hübl. "Kitaplarını, kültürlerini, tarihlerini yok ederler. Bir başkası onlara başka kitaplar, bir başka kültür verir, bir başka tarih uydurur. Ve böylece halk, yavaş yavaş ne olduğunu, daha önce ne olmuş olduğunu unutmaya başlar. Çevresindeki dünya da onu daha çabuk unutur." "Ya dil?" "Ne diye unuttursunlar onu? Nasıl olsa, er geç kendiliğinden ölecek bir folklordan başka bir şey olmayacaktır ki."
Sevgi insanın gücünden vazgeçmesi demektir.
İçinde yaşadığı yeri terk etmek isteyen kişi mutsuz kişidir.
Yalnızlık: Bakışlardan kurtulmanın tatlı rahatlığı.
Güçlüler güçsüzleri incitemeyecek kadar güçsüz olunca, güçsüzler çekip gidecek kadar güçlü olmak zorundaydı.
''İnsanların yüzüne karşı gerçeği söylemekte ısrar edersen onları ciddiye alıyorsun demektir. Bu kadar önemsiz bir şeyi ciddiye almak ise insanın tüm ciddiyetini kaybetmesi demektir.''
''İnsanların yüzüne karşı gerçeği söylemekte ısrar edersen onları ciddiye alıyorsun demektir. Bu kadar önemsiz bir şeyi ciddiye almak ise insanın tüm ciddiyetini kaybetmesi demektir.''
Bir gün gelecek,tek bir yüzüm kalacak. Ve bu, kötü yüzüm olacak kuşkusuz. Yani ciddi olan. Razı olmayı kabul eden.
İnsan, var olan birinin yokluğundan nasıl acı duyabilir?(Jean-Marc bu soruyu cevaplayabilirdi: İnsan, sevdiği adamın karşısında özlemle yanabilir; onun gelecekte var olmayacağını seziyorsa; sevdiği adamın ölümü, görülmemekle birlikte daha o zamandan varlığını duyuruyorsa.)
Ömer Hayyam
Füruğ Ferruhzad
Rainer Maria Rilke
Hilmi Yavuz
Nancy Pickard
Mo Yan
M. Fethullah Gülen
Ziya Gökalp
Sevan Nişanyan
Tiziano Terzani