Gülmek? Hiç gülmekten kaygılanir mi? Gerçek gülüşten söz ediyorum, şakadan, alaydan, gulunclukten öte gülüşten. Gülmek, tatlı ve sonsuz bir sevinctir...
Belleğinin kendisinden nefret ettiğini, onu sadece kötülediğini çok iyi biliyordu; bu yüzden ona inanmamaya ve kendi hayatına karşı daha hoşgörülü olmaya zorlamıştı kendini. Boşuna çaba: Geriye bakmaktan hiç hazzetmiyordu ve bunu mümkün olduğu kadar az yapıyordu.
Ardımızda bıraktığımız zaman daha geniştir, bizi geri dönmeye çağıran ses daha karşı konulmazdır. Bu deyişte keskin bir hava var, ama yanlış. İnsan yaşlanır, sonu yaklaşır, her an gitgide kıymetlenir ve anılarla kaybedecek zaman yoktur.
''insan soyunun gerçek ahlaki sınavı, temel sınavı onun, merhametine bırakılmışlara davranışında gizlidir : hayvanlara.''
Yürek konuştuğunda, akıl karşı koymayı yakışıksız bulur
Mezarlık, kendini beğenmişliğin taşa dönüşmüş haliydi.
İnsan henüz epeyce gençse ve yaşam denen müzik parçası hala açılış notalarındaysa, yaşamın şurasını burasını değiştirip yeniden yazabilir, karşısındakiyle motif değiş tokuşu yapabilir. Ama daha az genç yaşta karşılaşan iki insanın müzik parçaları az çok tamamlanmıştır ve her motif, her eşya, her sözcük, her biri için farklı anlam taşır.
Hangisini seçmeli? Ağırlığı mı, hafifliği mi? Parmenides aynı soruyu İÖ 6. yüzyılda atmıştı ortaya Dünyayı çifter çifter karşıtlıklara bölünmüş görüyordu: Aydınlık/karanlık, incelik/kabalık, sıcak/soğuk, varlik/yokluk. Karsitliklardan her birinin bir yarısını da olumsuz olarak nitelendiriyordu. Bu olumlu ve olumsuz kutuplastirmasini çocukça denecek kadar basit bulabiliriz. Yalnız bir sorun var: Hangisi olumlu; ağırlık mi, hafiflik mi? Parmenides şu karşılığı veriyordu: Hafiflik olumludur, ağırlık olumsuz. Doğru bilmiş miydi, bilememiş miydi? İş burada. Bir tek şundan emin olabiliriz; hafiflik/ağırlık karşıtlığı bütün karşılıkların en gizemlisi, en çift anlamlısidir.
Yabancı bir ülkede olmak, altında insanın ailesinin, arkadaşlarının, meslektaşlarının yaşadığı, söyleyeceklerini orada çocukluğundan beri konuştuğu bir dilde kolayca söyleyebileceği ülkenin sağladığı ağ olmaksızın, yerden çok yüksekte bir telin üzerinde yürümek demekti.
İnsanlar genellikle dertlerinden kurtulmak için geleceğe kaçarlar; zamanın yoluna düşsel bir çizgi çeker, bu Çizginin ötesinde o anki dert ve sıkıntılarının sona ereceğini sanırlar.
Cemil Kavukçu
Julio Cortazar
Italo Svevo
Mina Urgan
Halil Cibran
Ahmed Arif
Sine Ergün
Sevan Nişanyan
Ernest Hemingway
Mario Vargas Llosa