Yaşam ne kadar acımasız olursa olsun, mezarlıkta hep huzur vardır.
İnsani olasılıkların sınırlarını belirleyen, insan varoluşunun sınırlarını saptayan cevabı olmayan sorulardır.
Cinayet,Tanrı'nın sonuçta kendi eliyle yapacağı şeyi sadece biraz hızlandırır,o kadar.
Aşk bir eğretilemetle başlar. Yani bu şu demektir ki,aşk bir kadının,dilindeki ilk sözcükle şiirsel belleğimize girmesiyle başlar.
Tarih,insan yaşamları kadar hafiftir ; dayanılmaz derecede hafif,bir tüy kadar,yukarı doğru süzülüp havaya karışan toz,yarın varolmayacak herhangi bir şey kadar hafif.
Cinsel heyecan, Yaratan'ın kendi eğlencesi için kullandığı bir mekanizma ise, aşk yalnızca bize ait olan ve Yaratan'a kaçmamızı mümkün kılan şeydir. Aşk bizim özgürlüğümüzdür. Tam öyle de değil ama. Aşk, Yaratan'ın kendi eğlencesi için kullandığı kurmalı oyuncaktan farklı bir şey de olsa,ona ilişiktir bir yanıyla. Ona,korunmasız bir çıplak kadının dev bir saatin sarkacına bağlı olması gibi bağlıdır.
Aşkı sekse iliştirmek Yaratan'ın aklına gelebilecek en garip fikirlerden biridir.
Resmi geçidin yazılmayan ,söylenmeyen sloganı "Yaşasın komünizm!" değil, "Yaşasın hayat!" tı. Komünist politikasının gücü ve kurnazlığı bu sloganı kendine mal edebilmesinde yatıyordu. Çünkü komünizmin savlarına metelik vermeyen insanları komünist resmi geçide çeken bu budalaca totoloji (Yaşasın yaşam!) idi.
Yürek konuştuğunda, akıl karşı koymayı yakışıksız bulur.
Sovyetler Birliği denen ülkenin cinayetleri dayanılmayacak birer rezalet boyutuna ulaştığında, bir solcunun önünde iki seçenek belirdi ; ya eski yaşamına tükürüp artık yürümeyecek ya da (az çok koyunluk ederek) Sovyetler Birliği 'ni , yeni bir değerlendirmeyle, Büyük Yürüyüş 'ü engelleyenler sınıfına sokacak ve yürümeye devam edecekti.
Albert Camus
Henri Charriere
Yusuf Hayaloğlu
Desiderius Erasmus
Sylvia Day
Fakir Baykurt
Ahmet Altan
Yaşar Kemal
John Green
S. Ahmet Arvasi