- "İnsani duygulara önem verilmeyebilecek durumların olabileceği kabul edildiği takdirde, tam bir vicdani rahatlıkla yapılmayacak hiçbir cinayet kalmaz."
- "Beyefendi, ne arıyorsunuz?" _ "Hiç!..." "O halde yolunuza gidiniz..."
- Madem ki siz onların suç ortağı değilsiniz, bana bir sigara veriniz! dedi.
- "Mümkün olup da bir bakteri insanın tırnağını inceleseydi, bu cansız bir cisimdir derdi; biz de tıpkı öylece kürenin kabuğuna bakarak, Bu dünya cansız bir cisimdir demişiz, bu yanlıştır..."
- Bazıları kayışı diğer kayışlara bağlı bir makinenin çarkı nasıl döndürülürse, kendi akıllarını da bunun gibi kullanırlar;hareketleri öylece yabancı akımların etkisi altındadır ve onlara bağlıdırlar. Bazıları da düşüncelerini, kendilerini yöneten bir motor halinde tutarlar; kendi mantıklarının esiridirler. Dışarıdan bir etkiyi onlar da ciddi incelemelerden sonra nadiren kabul ederler.
- Nasıl polis ve asker, kendi hareketlerinin kıyıcılığını örtbas etmekle kalmıyorlar, bu hareketlere kahramanlık görüntüsü veren kamuoyunun etkisi altında yaşıyorlardı. İhtilalciler de kendilerinin özgürlüğü için, hayatları için, kutsal davaları için uğraştıkları inancıyla hareket ediyor, bu da kan dökücü hareketlerine karşı bir bahane oluyordu.
- Bu adamların üzerinde o resmi nitelikler olmasaydı, böyle bir iş görürken , bu kadar sıcakta, bu kadar sıkışık, bu kadar kişi gönderirken akıllarını yirmi kere başlarına alırlar, yirmi kere durur düşünürler, gönderilenler içenden birinin güçsüz düştüğünü, boğulacağını görür görmez onu ayırır, gölgeye götürür, dinlendirir, serinlik aldırır ve o zavallı her türlü ihtimamlara rağmen gene ölürse bir acıma ve şefkat duyardı. Fakat hayır, onlar böyle bir şey yapmadılar; yapmak isteyenleri de engellediler, çünkü onlar önlerinde insan değil, görevlerini görüyorlardı. İşin düğüm noktası burasıydı.
- İhtilal uğrundaki çalışmalarını ve etkinliklerini boş gurur üzerine kurulmuş; başkalarından üstün olmak, kendini göstermek isteğine dayanmış buluyordu.
- İhtiyar: " Kendine inanmak kuvvetini bulamayanlar, tutunmak için böyle dışarıdan inanacak bir şeyler aramışlardır. Bir zamanlar onlara ben de inandım ve her türlü belamı buldum. Din, mezhep, takım takım, tümen tümendir. Her birinin inananları, doğrusunun kendisinin inandığı olduğuna emindir. Halbuki onların hiçbiri, doğruyu bulamamıştır. Tanrı birdir; sen, ben, herkes her şey odur..."
- Prens: "Peki şimdi nereye gidiyorsun?" İhtiyar: "Nereye olursa...Geçimimi sağlamaya çalışırım. İş bulamazsam, dilenirim." Sal karşı yakaya gelmişti, Prens ihtiyarın eline bir miktar para uzattı. O "Hayır, para almam, yalnız bir parça ekmek alırım." Prens: "Affedersiniz..." O "Affedecek bir şey yok. Beni aşağılamak için yapmadınız. (Çuvalını omuzuna atarak) zaten hakaret bana kadar yükselemez."