- Doğru, hem çok doğru. İnsan bazen kendinde başkaları için karar vermeye hakkı olmadığını anlıyor.
- Şunun davranışını kırıcı, öbürünün yüzünü çok şehvetli, ötekinin çehresini çirkin buluyor, her şey içine bulantı veriyordu.
- "Senin ne istediğini yalnız şeytanlar bulabilir!" dedi.
- Herkeslerden kaçmak istiyor, herkesin kendisinden kaçmasını istiyor ve bunun tersini görüyordu.
- "Sen ne diye kaçak şarap sattın?" Bitleri kırmaya devam ederek: -"Çocuklara nereden ekmek bulacaksın?" Şarap kelimesi üzerine Maslova başını kaldırdı, hıçkırığı devam etmekle beraber gözleri kurumuştu. "Ah bir parça şarap olsaydı!" dedi. Karabliova sordu: "Şarap mı, gözüm? Buluruz..."
- Asıl, kendimize ait suçtan dolayı ona ceza vermeyi düşünüyoruz!... Ne zavallılık! Ne küçüklük!...
- "Efendim, bir mahkumu görmekte bu kadar ısrara sebebi nedir? Öğrenmem gerekiyor." _ "Sebep şudur ki; o haksız yere cezalandırıldı. Ve bu hale sebep olanda benim." "Bu nasıl olur?" _ "Çünkü onu zamanında ben baştan çıkardım ve en sonunda cinayet mahkemesi sıralarına kadar düştü..." "O işle, şimdi onu görmek arasında bir ilişki kalmamıştır." Prens yeniden kızararak ve gözleri yaşararak: _"İlişki, benim de onun arkasından gitmek ve onunla evlenmek arzusunda olmamdan ibarettir." Savcı Prens'in mevkiini, parasını pulunu gözününe getirerek: "Onunla evlenmek mi!... Aman yarabbi!... Kendiniz Krasnopiarsk'da meclis üyesi değil misiniz?" _"İşte asıl bu ünvanın, o arzu ile bir ilişkisi yoktur!"
- İsa dünyaya tapınakları yıkmak için geldiğinin tekrarlamıştı. İsa hahamların o düzme giysilerinden nefret ederdi. İsa ruhlara sakinliği, ancak inzivanın vereceğini bildirmiş ve dudaklarla değil, kalp ile ibadeti emretmişti. "İnsanlar hakkında bir hüküm vermeyeceksin, ona eziyet etmeyeceksin!" deniş, hiç kimsenin küçük düşürülmemesini, kimsenin aşağılanmamasını, kimsenin dövülmemesini ve kimsenin malına, canına ve namusuna saldırılmamasını söylemişti. Halbuki bu olanlar neydi? Ya bu ibadetler neydi? İsa dünyaya, herkes için özgürlüğü getirdiğini söylememiş miydi?
- Bizim aramızda da, hırsızlıkları yada hırsızlıklara yataklık etmeleriyle övünmelerine, yahut da güçlülerin güçleriyle, yani şiddetleri ve acımasızlıklarıyla, övünmelerine hiç şaşmayız.
- Sanılır ki, bir hırsız, bir katil, bir casus, bir fahişe mesleklerinin... durumlarının utanılacak bir şey olduğunu bilerek bundan küçüklük duyar. İş bunun aksinedir. Bir rastlantı veya hata sonucu olarak bu durum içinde bulunanlar bile, kendi kişisel durumlarının kendilerine yasal ve saygın görenebileceği genel bir dünya görüşü edinmenin yolunu bulurlar her zaman. Kendileriyle aynı durumda bulunan ve genel olarak hayatı aynı biçimde anlayan başka kimselere dayanırlar. Öyle hırsızlar veyahut fahişeler vardır ki, mesleklerini (yapmaktaki) becerileriyle övünürler; öyle katiller vardır ki, yaptıkları acımasızlıklarla gurur duyarlar. Bizim bu hallere şaşıp kalmamız bizim onların hayat biçimlerinin dışlında bulunmamızdan ileri gelir.