- Ama inci bulmak, bir rastlantı sonucuydu, inci bulmak uğur getirirdi kişiye, Tanrı'nın, tanrıların ya da hepsinin o kişinin sırtını sıvazlaması anlamına gelirdi.
- Haber, kilisenin önünde bekleşen dilencilere herkesten önce vardı, onları keyiften kıkır kıkır güldürdü, çünkü dünyada birdenbire şansı dönen bir yoksul kadar sadakadan yana cömert adam olmadığını bilirlerdi.
- Haber, kasabada uyuklayan sonsuz kara ve uğursuz bir şeyi uyandırmıştı; bu kara tortu bir akrebi andırıyordu, aş kokusu gelirken duyulan açlığı andırıyordu, sevgisiz kalınca duyulan yalnızlığı andırıyordu.
- Sonra sayfayı bir karanlık kapladı ve karanlıkla birlikte uğursuzluğun ezgisi yükseldi yine.
- "Ama ya danışıklı dövüşse bu?" "Öyleyse, yaşamımız süresince hepimiz aldatılmışız demektir."
- Ah, kötülüğün ezgisi nasıl da uğulduyordu Kino'nun kulaklarında!
- Doktor gülümsedi, oysa lenf bezleriyle çevrili gözleri hiç mi hiç gülmüyordu.
- ...derler ki yanında korku taşıyormuş, patlayacak bir fırtına kadar ürkütücüymüş. Derler ki ikisi de insan deneyiminden çok uzaklara düşmüş gibiymişler, acıdan geçip acının öte yanından çıkmışlar...
- Allah belâsını versin, ne günah var, ne de erdem!.. Sadece halkın yaptıkları var! Hepsi de aynı şeyin bir parçası! Halkın yaptığı bazı şeyler iyi, bazı şeyler iyi değil! Bir insanın onların yaptıkları şeyler üzerinde ancak bunları söylemeye hakkı vardır, o kadar!..
- Her çocuğun bir ara kaplumbağası olur. Ama kimse uzun boylu besleyemez kaplumbağayı. Uğraşırlar, didinirler, sonra bir gün bir de bakarlar almış başını gitmiş.. uzaklara. Tıpkı benim gibi. Dinin verdiği öğüdü, önümde hazırken alıp kullanmadım da, orasını didikledim, burasını didikledim, sonunda yıktım gitti hepsini.