- Peygamber olarak yüksek vahiylerin sözcüsü; arkadaş ve kul olarak da herkesten daha mütevazı bir yaratılışın temsilcisiydi. (16)
- Kuşça yüreğinin her ayrılıkta nasıl titrediğini, Mekke?den giden her mümin için âdeta serçe kanatlarıyla çırpındığını görebiliyordum. (16)
- Mağaradaki son gecenin seherinde, hatıralarımızı bıraktığımız şehrin puslu görüntüsüne dalarak kendi kendimize konuşurken, birbirimizden gizlemeye çalıştığımız gözyaşları arasında, birden benim de işiteceğim şekilde mırıldanmaya başladı: ?Vallahi ey Mekke, sen benim için yeryüzünün en güzel şehrisin. Eğer beni senden ayırmasalardı ben asla gidenlerden olmazdım. Bir gün sana tekrar döneceğim, bekle beni!? (17)
- ?Gitme?nin, varacağımız yerde?buluşmaksan önemli ve hayatî olduğuna inanmasak belki yine gitmezdik. Doğduğumuz toprak bizi kendine bağlıyordu. Gidişimiz için ilk adımın, varışımızdaki son adımdan daha değerli olması bu yüzdendi. Son adım hayal bile olsa, ilk adımı fedakârlıkla atanlar, kurtulanlardan olmaya başlamıştı. (17)
- İlk adımı bir umutla atanlar, son adımlarında korkudan kurtulacaklarına dair şüphelerle gitmeye başladılar. Bir tek cesur ve yiğit Ömer, Mekke?nin dünyaya armağan ettiği o kahraman, ilk adımını atmak için Kabe?ye varmış, yayını ve kılıcını omzunda sallayarak, ?Ey Allah?tan başka ilâh edinenleri? demişti, ?Bu şehirden gizlice kaçacağımı mı sanıyordunuz; hayır, bunu yapmayacağım. Bilin ki şimdi yola çıktım, işte Yesrib?e gidiyorum. Aranızda çocuklarını yetim, eşlerini dul bırakmak isteyen varsa gelsin peşimden!? (18)
- ...yüzüme bakıp gülümsedi: " Hak yolda iki yoldaş... Allah onlara üçüncü olsa endişe edilir mi?" (23)
- "Gel bakalım Kusvâ, yol arkadaşım!.. Sevr Dağı üç gündür nasıl sahiplendiyse bundan böyle de sen sahiplen ve şirkin olduğu yere götürme bizi." (28)
- Mekke'de başına ödüller konulan peygamber, Ebûbekir gibi, benim gibi bir adamdı; devem onu sanki uzun yıllardır elinden yemlenmiş gibi kabullenivermişti. Taşıyacağı yolcuyu tanıyordu sanki. (28)
- Yolcu, Ebûbekir kadar telaşlı görünmüyordu. Düşünceliydi, kederliydi ama yoldan ve yolculuktan emin gibiydi. Bir tanrıya inanmak insanı rahatlatıyorsa, işte bu yolcu o rahatlığı taşıyor ve teslimiyetin huzuruyla ilerliyordu. (29)
- "Işığı kaybolmuş bir ateş geliyor!" "Yangına hazırlanalım o halde!" (37)