- "Üzülme! Ben delirdim ve kurtuldum. Artık kimseye kulluğum yok. Büyük sultana kul oldum, sultan oldum!"
- "Düşmanın sözünü taşıyan, belki de düşmandan beterdir. Çünkü düşmanın bile yüzümüze karşı söyleyemediği sözü güya dost görünüp yüzümüze söyler. Sanki uyuyan fitneyi uyandırmak gibi... Kin ve düşmanlık iki kişi arasında uyanmış bir ateş ise, kovucu, o ateş sönmesin diye odun taşıyan zavallıdan gayrı nedir?"
- Bir halk kitabında yazıldığına göre, "Bilgeler uzun aralıklarla, akıllılar yarı tok yarı aç gibi, dervişler ölmeyecek kadar, gençler sofrada yemek bitesiye dek, ihtiyarlar terleyinceye, oburlar da çatlayıncaya kadar yerler" imiş.
- Her şey bir anda olup bitivermiş. Spor sonrası bir anda kendini yerde bulmuş. Bir daha hiçbir güç onu ayağa kaldıramadı. Harcanmadık paralar, başvurulmadık hekimler, denenmedik usuller, hep nafile... Ne bir kelam ne bir hareket... Yalnızca bir nefes alıp veriş. Şöhret, şan, para, mal, mülk... Her şeyin sonu... Hani Allah göstermesin, evimizde en yakınlarımızdan biri, annemiz, evladımız, kardeşimiz vs... yatağa mahkûm olsa. Biz sabah evden çıkıp giderken o yatakta, döndüğümüzde o yatakta, uyurken veya uyanırken hep yatakta ve ayağa kalkıp pencereden bakmayı sayıklıyor. Derken ona gelip deseniz ki: "A gözümün nuru; bir ilaç bulunmuş, dermansız dizlere yalnızca bir saatliğine şifa oluyormuş!" Nasıl sevinir ve hemen o ilacı almanız için gözünüzün içine nasıl bakar, bir hayal edin!.. O anda ilaç kaç paraya mal olursa olsun almak geçmez mi içinizden? Milyon vermeye değmez mi? Bir varsayım daha: Hani diyelim birisine göz lazım oldu da sizden bir gözünüzü satmanızı istediler, yahut bir elinizi, bir bacağınızı... Evinizdeki hastaya bir saatlik yürüme mutluluğu verebilmek için gözünüzü kaça satarsınız? Yahut size bir göz lazım oldu, satın almak için neleri gözde çıkarır, hangi paraları harcarsınız? İnsan işte, sahip olduğu bir nefes sağlığın bile ne büyük bir zenginlik olduğunun idrakinde değil. O hâlde bir paket bisküvi, bir şişe kolonya, bir litre süt alıp hiç tanımadığımız bir hastayı, kim bilir belki yoksul bir nineciği, çaresiz bir çocuğu, onmaz bir anneyi ziyaret etsek, ona "Nasılsın bakalım?" deyip başını okşasak, hatırını sorsak... Hastaneye ayaklarımız üzerinde ve isteğimizle gitmek, sedye üzerinde ve zoraki götürülmek kadar tabiidir. Unutmamak lazım, hastane ziyareti her hastaya iyi gelir; lakin önce ziyaretçiyi iyileştirir.
- "İnsan ne garip; ölüm getiren yıldırımdan, şimşekten korkuyor da onun sahibinden korkmuyor. Yıldırım ve şimşeklerin alametlerini belirleyenin, ortaya çıkaranın kim olduğunu sormuyor. Yine sormuyor ki su yüklü bulutların içinde o ateşleri saklayan kim? Çok uzakta bir yıldırımın sesiyle kulakları sağır eden, ışığıyla gözleri kamaştıran kim? Çıkış noktalarıyla isabet noktalarını tayin eden, ona göre bulutlara yön veren kim? Hayat kaynağı olan suyu gökyüzüne çekip oradan üstüne bazen bir bela ve azap, bazen bir rahmet ve bereket olarak gönderen kim? Ah zavallı insan!... Yıldırım yahut şimşeğin getireceği azaptan sakınıyor da onların sahibinden sakınmıyor? Hâlbuki insanın eserden evvel müessire bakması gerekmez miydi? Velhasıl dostlarım, unutmayın ki Allah ile her korkudan kurtulmak mümkündür, ama Allah'tan kurtulmak mümkün değildir."
- "Kolay?" "Evet, çok kolay... Çünkü şair olmak yazmakla değil, okumakladır."
- "Hayrola, siz ikiniz yine ne yalanlar konuşuyorsunuz bakalım?" Hikâyeci taşı gediğine koydu: "Seni övüyorduk!."
- Rekabet, ürünlerde en iyiyi ama insanlarda en kötüyü ortaya çıkarıyordu.
- İki şey aklın eksikliğini gösterir; konuşulacak yerde susmak, susulacak yerde konuşmak.
- Eskiler ''Rahmet ile zahmet arasında bir nokta farkı vardır; Allah dilerse zahmetteki noktayı kaldırıverir'' derlermiş.