Her şey bir anda olup bitivermiş. Spor sonrası bir anda kendini yerde bulmuş. Bir daha hiçbir güç onu ayağa kaldıramadı. Harcanmadık paralar, başvurulmadık hekimler, denenmedik usuller, hep nafile... Ne bir kelam ne bir hareket... Yalnızca bir nefes alıp veriş. Şöhret, şan, para, mal, mülk... Her şeyin sonu... Hani Allah göstermesin, evimizde en yakınlarımızdan biri, annemiz, evladımız, kardeşimiz vs... yatağa mahkûm olsa. Biz sabah evden çıkıp giderken o yatakta, döndüğümüzde o yatakta, uyurken veya uyanırken hep yatakta ve ayağa kalkıp pencereden bakmayı sayıklıyor. Derken ona gelip deseniz ki: A gözümün nuru; bir ilaç bulunmuş, dermansız dizlere yalnızca bir saatliğine şifa oluyormuş! Nasıl sevinir ve hemen o ilacı almanız için gözünüzün içine nasıl bakar, bir hayal edin!.. O anda ilaç kaç paraya mal olursa olsun almak geçmez mi içinizden? Milyon vermeye değmez mi? Bir varsayım daha: Hani diyelim birisine göz lazım oldu da sizden bir gözünüzü satmanızı istediler, yahut bir elinizi, bir bacağınızı... Evinizdeki hastaya bir saatlik yürüme mutluluğu verebilmek için gözünüzü kaça satarsınız? Yahut size bir göz lazım oldu, satın almak için neleri gözde çıkarır, hangi paraları harcarsınız? İnsan işte, sahip olduğu bir nefes sağlığın bile ne büyük bir zenginlik olduğunun idrakinde değil. O hâlde bir paket bisküvi, bir şişe kolonya, bir litre süt alıp hiç tanımadığımız bir hastayı, kim bilir belki yoksul bir nineciği, çaresiz bir çocuğu, onmaz bir anneyi ziyaret etsek, ona Nasılsın bakalım? deyip başını okşasak, hatırını sorsak... Hastaneye ayaklarımız üzerinde ve isteğimizle gitmek, sedye üzerinde ve zoraki götürülmek kadar tabiidir. Unutmamak lazım, hastane ziyareti her hastaya iyi gelir; lakin önce ziyaretçiyi iyileştirir.
Diğer İskender Pala Sözleri ve Alıntıları
- "Bir şeyi çok umut etmek, umuda köle olmaktır."
- Ve unutma, her şafak, elinde fenerle gelen bir hırsız gibidir, ömürleri çalıp götürür. Uyanık dur!.
- Burası kalbinin en değerli yeridir. Burada siyah bir nokta vardır. Canın canı, sevenin cananı buradadır. O nokta, kurumuş bir damla kandan ibarettir. Adına sevda denir, siyaha çalan rengi yüzünden ona sevda derler. Bütün tecelli denizleri, bütün aşk ve ihtiras fırtınaları işte o bir damla kanın içinde dalgalanıp çırpınır. Aşırı sevgi bu damlayı tahrip edip dağıtırsa parçaları bütün vücuda dağılır.
- Ve unutma, her şafak, elinde fenerle gelen bir hırsız gibidir, ömürleri çalıp götürür. Uyanık dur!.
- "Ey yolcu, sevgiye yürü,ta ki hakikate eresin!"
- Sebep neydi, bütün varlığımın kendisiyle ayakta durduğunu bildiğim, hayatımın en değerli parçasıyla bir göz yumup açıncaya kadar neden ayrılıvermiştik?
- Hatıraları unutmak olanaksızsa; hatıralarda unutulmak kader olur.
- Ecel geldiğinde terk edecek ne kadar az şey var ise "Lebbeyk" diyerek ölüme o derece çok kucak açılabilir.
Varlığınız çoğaldığı oranda onu hayır yolunda azaltınız ki yolculuklarınız kolay olsun!...
Çokluğun derdi elbet çok olur; yokluk kapısında nefis de yok olur.
Yunus ne güzel söylemiş: "Bunca varlık var iken gitmez gönül darlığı" - Her şey zıddıyla kaimdir, o halde varlık da elbette yoklukla ölçülecektir.
Varlık çoğaldıkça burada keder, ötede sorgu çoğalacak; varlıktan geçtikçe keder de sual de yok olacaktır.
Fuzulî Mecnun'u Hakk'a erdirirken ona şöyle dedirtir:
Kurtar beni ıztırâb-ı gâmdan
Ver müjde vücûduma ademden
--------------------------
Gerçek mutluluk için arada sırada kederlenmek, hayatın hasılatını toplamak adına zaman zaman azaba uğramak, zorluklara maruz kalmak...
Ezel ile ebed arasında nefis ile ruhun, günah ile sevabın amansız mücadelesi...
İşte yolcunun asıl kimliğini oluşturan, hayat kütüğüne ne sıfatla kaydolunacağını gösteren mihenk... - Kimisi bilmem der, bilir; kimisi bilir bilmezlenir. Kimisi bilmediğini bilmez, bilirim der; kimisi bildiğini bilmiyor zanneder. Bilmemeyi bilmekle, bildiğini bilmemek aynı değildir. Kurtulanlar, bilmediğini bilenlerle bildiğini bilmeyenlerdir. Onlar birbirini bilir, birbirinden bilir, birbiriyle bilir. Ben dahi bildim, çünkü aşk işinde âşıkın mâşuka vuslatı cümle âşıklara âşikâr olur.