- mesâfeler gül alırken gönülden neden böyle uzaksın ki sen gülden boşalt sadağından dikenlerini düşün binlerce yıl dağarcığında bu derdi kahırla çekenlerini düş yollara ,iki gözün aksa da kavuş güle, gül seni bıraksa da Nurullah Genç (112)
- Güllerin Efendisi Önce aşka dairdi, ne varsa yazılan Kitaplar Kitabı?ndan ibretle okunan Sonra meleğe secde düştü, Âdem?e tevbe düştü Şeytana haset düştü... İsa?ya sofra, Musa?ya âsâ idi düşen; İsmail?e bıçak düştü, İbrahim ?e ateş düştü. Yusuf?u kimsesiz kuyuya attılar, Yakub?a sabr ile hasret düştü... Önce tevbe ettim ibret için, sonra secde Kalbime haset düştü, âsâ toprağa düştü Bahtıma hased düştü, sineme bıçak düştü Hepsi birden ne varsa kör kuyuya düştü Kuyuyu bir ateş sardı ifritten, dumansız Güllerim ateşe düştü? Ateşin bağrına iki damla yaş düştü güllerden, Sönüp giderken sessizce, ateşe küller düştü... Bir köprüde uzunca, dizilmişler Efendiler, Efendiler Efendi?si uzaklardan güründüler. Kimine bir köşk düştü cennetten, kiminin kendi cennete düştü Kimine bir yıldız düştü göklerden, kiminin gökler yıldızına düştü... Cümle hasenatı pay etmişler evvelden, Kimine bir damla düştü, kimi deryalara düştü... Ey, hüznün, çilenin, sabrın sesi Sıcak çöllerin ılık nefesi Efendiler birer gül, sen GÜLLERİN EFENDİSİ Topraktan ateşe gül düştü, gülden ateşe yaş düştü, Sonunda bizim payımıza. Ateş gibi yanan güller düştü... Mustafa Yavuz (115)
- Bir şeyin haddi aşınca zıddına dönüştüğünü biliyordum.Mesela gözyaşı ve ağlama haddi aşarsa insan artık gülmeye başlar, veya çok gülen insanın tavrı tersine dönüp gözünden yine yaş gelirdi.Atlar hızlanınca arabanın tekerlekleri nasıl hızla dönmeye başlar ve gitgide tersine dönüyormuş gibi görünürse, bütün sevinçler sonunda kedere, bütün kederler neşeye, bütün konuşmalar da sonunda sükuta varırdı.Tıpkı bunun gibi doğruluktan ve dürüstlükten güç alan, özünde doğruluk olan sevgi acaba haddi aşınca eğriliyor, sevene dürüstlükten taviz mi veriyordu?
- İnsan ruhunu bir su gibi düşünüyordum.Bazıları suyun akışkan halini, bazıları da durağan halini tercih ederler.Her ikisinde de yarar olduğunu inkar etmiyorum elbette.Bir göl elbette insanlara pek çok yarar sağlar.İçinde balıklar,üstünde gemiler,kıyısında manzaralar için pek çok insan göle koşar.Ama çırpınarak, kıvranarak, dökülerek, düşerek, başını taştan taşa vurarak akan bir ırmak da elbette insanlara yararlıdır.Tarlalar sular,ekinler büyütür, köyleri ve şehirleri birbirine bağlar...Benim ruhum bir ırmak gibiydi,akmak, çırpınmak,devinmek, koşmak istiyordu...
- "Bilirdim ki bir Allah'ın gökte yazdığını bin kul yerde bozamayacak."
- Balçık çok olunca fil bile kayar!
- Ey yolcu, sevgiye yürü, ta ki hakikate eresin.
- ...Şah'ın, atın üzerinde şehri dolaştığı günü hatırladım.Herkes ona "Kurban olayım yüce Şah" diyor ve kasideler sunuyordu, Sultan'a ise şimdi askerleri "Gururlanma padişahım senden büyük Allah var!" diye alkış okuyorlar.Bu sözlerden çok etkilendim.Bunun bir anlayış farkı mı, yoksa Osmanlı yönetim tarzının sonucu mu olduğuna karar veremedim...
- Güneşe bakanın yıldızı göremeyeceği aşikârdı.Bu, yıldızın kaybolduğu anlamına mı gelirdi? Belki de asıl mesele buydu.Güneş doğunca yıldızlar görünmüyordu ama kayıp da olmuyorlardı. Gözümüzdeki görme melekesinin boyutunu değiştirebilirsek, belki yıldızları gündüz de görebilirdik...Yıldız ile güneşi rakip görmediğim sürece yıldızımı güneşte gizleyebilirdim.
- İnsan sevgiye hükmeder; ama aşk insana hükmeder. Aşk tekildir ama sevgi çoğuldur.Aşk, bir tek kişiye, sevgi binlerce kişi veya şeye yönelik olur.