- Her halde beni tuhaf bir kuşa benzetmişlerdi. Belki de onların gözünde, masallardan çıkıp gelmiştim ben, ne yapacağımı kestiremeden, köyün üstünde öylece, kendi hızımın içinde kaybolmuşcasına uçup duruyordum. Ola ki başka bir masala gidecektim ama, henüz o masal yazılmamıştı. Bu yüzden, oralarda oyalanıp vakit geçiriyordum. Hiç kuşkusuz, beni anlatacak olan, masal söylenir söylenmez uçup gidecektim.
- Dünya gözyaşlarımın içindeydi artık, dünya bulanıktı, dünya ıslaktı v dünya kalın uğultular eşliğinde, etrafa buğular saçarak, hafif hafif titriyordu.
- Herkes kendi yokunu sessizce besliyordu. Bu konuda her insanın kendine özgü bir yöntemi vardı belki...
- O gün, Tanrı'nın kendine sorduğu en zor bilmeceydin sen ve ben, çözmek bana düşmüş gibi sevinçliydim.
- İnsan yandığı vakit yürek gövdenin içinde değildir de, gövde yüreğin içindedir belki.
- Çünkü insan, içindeki canavarı öldürürse çöle dönüşür.
- Kolay değildi aslında, bu durum beni bir hayli yoruyorsun.İnsanı hep hafifletici söylenir ama bence sevinmek ve neşelenmek de yorucu bir şey.
- Zaten hayat çoğu zaman akıl gözenekleri geniş ve gevşek olanların ağzından konuşur.
- ?Kaldı ki, kendi kendime bir açıklama yapsam bile, hangi kendime yapacaktım? masanın birinde genç, birindeyse yaşlı ve yorgundum. Ben bana, ben bana bakıyordum. daha sonra, bu bakışım sırasında, ayrı zamanların çakışmasından apayrı bir zaman mı doğdu pek bilemiyorum ama, birdenbire kendimle göz göze geldim.?
- Kuşlar dağınık bir bulut hâlinde, gelip cıvıltıyla benim dallarıma konuyorlardı. Tepeden tırnağa kuş sesine bulanıyordum onlar gelince, birkaç dakika içinde, neredeyse cıvıltı ağacına dönüşüyordum. Öyle ki, gaga şeklinde, tüy şeklinde, heves şeklinde cıvıltılar damlıyordu bir süre sonra omuzlarımdan; yere doğru şıpır şıpır, rengârenk şarkılar dökülüyordu.