- Sokağın sonundaki binanın yaşlı kapıcısı iki gün sonra tesadüfen gördüğü polislere o gece duyduğu sesleri tarif edemediği için söyledikleri önemsenmedi. Çünkü etin ete değmesi, sonra da taşa çarpmasıı tarif edilemeyecek bir ses çıkarıyordu. Tükürükten sırılsıklam olmuş kırmızı saten eşarbı ısıran dişler ile ittiren dil ise duyulabilecek bir gürültüye neden olmuyordu... Belki parmaklar. Onlar biraz ses çıkarmıştı. Cezayirlilerin tuttukları ve bıraktıkları her Zargana parçasında, önce kızaran sonra ileride morarmak üzere normal rengine dönen deriye dokunan parmakların sesi duyulabilirdi. .... Evet hepsi de duyulabilirdi, tabii eğer gerçekten birileri kulak kabartsaydı. Ama olmadı. Kimse tarif edemedi o geceki gürültüyü. Zargana'nın birkaç dakikalığına sudan çıkarılıp ölmesine ramak kala tekrar suya bırakılma sesini kimse tanıyamadı.
- Sadece bir saniye için hayatın da mesaisi olması gerektiğini düşündü Zargana. Yani yaşanacak zamanın tercih edilmesi gerektiğini. Gece ya da gündüz. İkisini birlikte yaşadığı için mutsuzdu insan. Kaldıramıyordu aynı hayatın içinde hem geceyi hem gündüzü. Onun için uyku vardı belki de. Ve onun için bu kadar mutsuzdu belki de uyuyamayan insanlar.
- "Şimdi kendime bir hikaye anlatacağım ve artık sadece buna inanacağım."
- Demek ki insanların sokakta yürürken, günde bir kez de olsa umut kelimesini bir tabelada okumaya ihtiyaçları var..
- Derdânın sessiz kaldığını gören Anne bir daha sordu: "Ne yapacaksın buradan çıkınca?" Derdâ,bir aşk itiraf eder gibi utanarak söyledi: "Seni özleyeceğim." "Başka? " "Senin adresini bulacağım." "Başka? " "Gelip bahçende yatacağım." "Ve? " "Hayır,ayakta duracağım!Böyle ellerimi birleştirip zavallı bir çocuk gibi boynumu büküp kapının önünde yatacağım." "Tamam sonra?" "Sonra da sen daha fazla dayanamayıp beni içeri alacaksın." "Peki doğru söyle,ne kadar dururdun ayakta seni içeri almam için?" "Sen ne kadar dayanabilirdin beni ayakta bekletmeye?" Başını salladı Anne.Gözleri sulanmıştı.Elini Derdâ'nın omzuna attı. "Buradan beraber çıkacağız."deyip kıza sarıldı. Çiseleyen gözyaşları birbirine karıştı ve Anne'in bir kızı, Derda'nın da bir annesi oldu.
- Yaşamamış,hayatta kalmışlardı.
- Beş yıl boyunca söyleyemediklerini beş yıl daha o banyoda kalarak aynaya anlatabilirdi.
- Çünkü eğer bu dünyada bir yerlerde, insanlar çocukları bombalıyorsa,bunu bilmeye gerek yoktu. O dünya zaten yanmış çocuk eti kokardı. Eğer bir yerlerde,başka çocuklar açlıktan geberip gidiyorsa, bunu da bilmeye gerek yoktu. O dünyanın zaten açlıktan nefesi kokardı.
- Kim seçiyor acaba dedi içinden. Hangi hayalin gerçek olacağını? O hayali kuran mı yoksa o hayali kurduran mı?
- Oysa on dört yaşındaki bir çocuğun, ergen öfkesi olarak nitelenerek küçük görülen aşırı davranışları,doğal olandır. Gözlerindeki doğum çapakları dökülmüş ve dünya üzerinde dönen bütün dolapların sırtına yüklenmiş olduğunu anlamıştır. Kendini odasına kilitleyip dışarıyı dışarıya hapsetmeye çalışır