- Türkiye demek biraz irticai bir düşünce gibime geliyor. Türk nedir? Beşeriyet içinde küçük bir parça... Sonra acaba Türk var mıdır? Türk kalmış mıdır? Vaktiyle Türk ırkı varmış. Fakat zamanla bu ırk ötekine berikine saldırarak ve başka ırklarla karışarak yok olup gitmiş... Beşeriyetin bir parçasına Türk demek, Türk ırkçılığı yapmak ve faşizmi hortlatmaktır ki, buna ne Amerika, ne İngiltere, ne İsrail, ne Rusya, ne de diğer devletler razı olamazlar.
- (...) Bunun içindir ki, artık size Milli Şef değil, Beşeri Şef denmesi lazımdır. Çünkü milli olmak geri bir şeydir. Halbuki siz o kadar ilerisiniz ki, sizden daha ileri olmanın imkanı da, ihtimali de yoktur.
- Müşir Fevzi ÇAkmak... İnönü, Müşir'i görür görmez dizüstü düştü. Müşir sağ eliyle İnönü'yü göstererek askere hitap etti: - Şu gördüğünüz adam, askeri talebeliğinde, zabitleri görsün diye seccadesini koridora atıp namaz kılan seciye!... İstemeye istemeye katıldığı İstiklal Savaşının istismarcısı, İnönü zaferinin hırsızı, Lozan'da Türk mukadddesatının peşkeş çekicisi, Müslümanlık, Türklük ve Türkçülüğün düşmanı; başvekilliğinde en feci zulüm ve suistimallerin, Devlet reisliğinde de en korkunç istibdat ve yaran saltanatının merkezi ve nihayet muhalefetinde ebediyyen kendisi için kurulan muhalefet makamının meccani ve sahtekar lüpçüsü!...
- Bir hayat kasırgası içinde ömür geçirenler, bir gölgelikte dinlenmek için vakit bulamıyanlar, tehlikelerle arkadaş olanlar böyle geçici bir huzura kavuşunca kendi gönülleriyle hesaplaşırlar, geçmişi hatırlarlar. O zaman her şeyin ölçüsü büyür ve hâtıralar güzelleşir. Mâzide kalan insanlar kusurlarından ve suçlarından sıyrılmıştır. O, bir arkadaşsa daha vefâlı, bir sevgiliyse daha çekici, bir anaysa daha şefkatli olur. Hattâ böyle dakikalarda insan, düşmanını bile bağışlamağa hazırdır.
- Duydum ki, yelkenleri edip de fora Gelecekmiş orduların yeşil Bosfora. Buyursunlar... Bizim için savaş düğündür; Din arabın, hukuk sizin, harp Türklüğündür. Davetiye
- Hüseyin Nihal Atsız'ın Topal bir asker ile dalga geçip, eğlenen 2 kadına yazdığı şiirden bir parça. Ey saçları "alagarson" kesik hanım kız! Gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız! Bacağımla alay etme pek topla diye. Bir sorsana o topallık nereden hediye ? Anavatan boğulurken kıpkızıl kanda Yalnız gönül verdiniz siz zevke, cazbanda... Ey nankör kız, ey fahişe unutma şunu: Sizin için harbederken yedim kurşunu. Onun için topal kaldı böyle bacağım, Onun için tütmez oldu artık ocağım. Nazlı nazlı yatıyorken sen yataklarda Sallanarak ölü kaldık biz bataklarda. Topal Asker
- Çinli meydan okursa, bunda şaşacak ne var ? Keçi esrik olunca, dövüşmeye kurt arar.
- "Kür Şad ölmüş, fakat attan düşmemişti. Ölmüş, fakat yenilmemişti..."
- -Şiir gözyaşıyla, harb kanla doludur. Kızın güzelliğini şiire benzetirken kızla şiirin benzer tarafları olarak neleri buluyorsun? Şiir ince, kız da ince... Şiir hoşa gidiyor, kız da hoşa gidiyor... Şiir gözyaşı döktürüyor, kız da gözyaşı döktürüyor, değil mi? Ayşe neticenin nereye varacağını kestiremeden başıyla bir kabul işareti yaptı. Selim odada gezinerek ve Ayşe'ye bakmayarak devam etti: -Birkaç kişiye gözyaşı döktüren bir kızı güzel diye kabul ediyorsun da bir kalabalığı kana bulayan kıza neden çok güzel demiyorsun? İmha savaşı yüksek ve ince bir sanatla ve cesaret mayasını kullanmak suretiyle vücuda getirilmiş bir eserdir. Sermayesi candır. İmha savaşına benzeyen bir kız, şüphesiz şiire benzeyen bir kızdan daha güzeldir. Çünkü imha savaşında kesin bir sonuç vardır. Şiirde ise hiçbir şey...
- Bilsin cihan ki ben bu cihanın nesindeyim: Bir ülkünün mehabetinin zirvesindeyim. Dünya denen mezellete dalsın her isteyen; Ben ırkımın şeref taşan efsanesindeyim. Herkese bir özleyişle yaşar... Ben de öylece Altaylar'ın ve Tanrıdağ'ın çevresindeyim. Merdanelikle şöyle bakıp ayrılıklara Son menzilin hüzün dolu kaşanesindeyim. Artık veda zamanına pek fazla kalmadı; Yorgun ve kimsesiz ölümün bahçesindeyim..