- ''İnsanın oturduğu toprakların altında ölüleri yoksa, o adam o toprağın insanı değildir.''
- ?Yüreğini kolla, ölmeden çürüyorsun.?
- ??Umut karın doyurmaz,? dedi kadın, ?Umudu yiyemezsiniz.? ?Umut karın doyurmaz,? diye yanıtladı albay, ?Ama sizi ayakta tutar.??
- ''Birisi kabuk tutmuş yaralarımızı okşamaya başladığında, cırt diye açılıveriyor ve oluk oluk kanama başlıyor yeniden? Birine teslim olduğumuzda ve içimizi döktüğümüzde, bedenimiz ve ruhumuz kan içinde kalıveriyor. O yüzden değil mi, içimizi tutmalarımız, birine teslim olmaktan korkmalarımız, ortalıkta tedirgin ve gergin dolanmalarımız? -anlatsam mı, anlatmasam mı?- kararsızlığımız, -bu sevgi beni acıtır mı?- kuşkularımız? Her zaman seni üzecek birileri olacaktır. Tek yapmamız gereken; sevginin bize vadettiklerine güvenmeyi sürdürmek, ama kime ikinci defa güveneceğimizi de iyi seçmek.''
- ''Kötülük dünyada değil, kişinin yüreğindedir.''
- Odasında kahredici, çıldırtıcı bir ısrarla dolaştığı duyuluyordu, sanki bütün geceler boyunca bir zamanlar olduğu kişinin hayaletini alıyordu odasına, sonra her ikisi de, yani geçmişteki adamla şimdiki zamanda adam, sessiz bir mücadeleye girişiyorlar, geçmişteki kendisi, o öfkeli yalnızlığını, o kırılmaz güven duygusunu, o inatçı bencilliklerini savunurken, şimdiki kendisi, eski halinden kendini kurtarma yolundaki korkunç ve değiştirilmez iradesini savunmaya koyuluyordu. Gün ışıyana kadar odanın içinde oradan oraya dolaştığını duyuyordum, ta ki sonunda kendi yorgunluğu o görünmez hasmının gücünü tüketene kadar.
- Erkeklerin çoğunun ağırbaşlı ve metodik olmaya başladıkları bir yaşta edinilmiş gizli ve utanılacak bir kötü alışkanlığın unsurlarıymış gibi herkesin gözünden uzak bir yerde, odasındaki hasırın altında sakladığı küçük cila kutusuyla fırçayı düşündükçe duygulanıyordum. Aslında geç kalmış kısır bir yeniyetmeliği yaşamaktaydı, hayallerini ya da düş kırıklıklarını anlatabileceği bir dostu olmasına yetecek kadar genç olmadan, giysilerini her gece elinin kenarıyla düzleştirerek bir delikanlı gibi giyinmeye hevesleniyordu.
- İnanın ben tanrıtanımaz değilim, albayım. Olan şu ki Tanrı?nın var olduğunu düşünmek, var olmadığını düşünmek kadar rahatsız ediyor beni. Bu yüzden bunu hiç düşünmemeyi yeğliyorum.
- Kendi işini kendi yapmayı hiç kimse sizin kadar sevemez. Kapıya menteşe çakarken gördüm sizi, oysa sizin yerinize bu işi yapacak bir sürü adamınız var. Bu sizin hoşunuza gidiyor. Bence elinizde bir alet edavat kutusuyla nerede tamir edilecek bir parça var diye evin içinde dolaşmak size mutluluk veriyor. Menteşeleri bozacak birine teşekkür edebilecek birisiniz siz. Ona teşekkür edersiniz, çünkü mutlu olmak için elinize bir fırsat vermiştir.
- O yaprak fırtınasından artakalan süprüntülere sabırsız olmaları öğretilmiş, ne geçmişe ne de geleceğe inanmaları belletilmişti. İçinde bulundukları günü yaşamaları, doymak bilmez iştahlarını günü gününe gidermeleri öğretilmişti.