- ? Aşık mı oldunuz? Kime?
? Hiç kimseye. Bir ideale. Düşüme giren kadınlara. Hayalimde öyle romanlar yaratıyorum ki... Siz beni bilmezsiniz tabii. Kuşkusuz, demin söylediklerim hiçbir kadınla karşı karşıya gelmedim demek değildir. İki üç kadınla karşılaştım; ama kimdi bunlar bilir misiniz? Ev sahiplerim. Size bir şey söylesem gülersiniz. Kaç kez sokakta, kibar bir kadına, tabii yalnızsa, yaklaşıp konuşmak aklımdan geçti. Yalnızca, çekingen, saygılı ve içten konuşacaktım. Ona yalvaracaktım. Benim gibi talihsiz bir adamın yalvarışını dinlemenin kadınlık gereği olduğunu söyleyecektim. Ondan istediğim topu topu, ağzımı açar açmaz beni kovmaması, sonra kardeşçe bir ilgi göstererek içten bir iki söz söylemesi olacaktı. Varsın içinden alay etsin, ama umut verici bir çift sözü esirgemesin benden. Ondan sonra birbirimizi görmesek de zararı yok!.. Gülüyor musunuz? Hoş, ben de sizi eğlendirmek için konuşuyorum ya...
? Gücenmeyin. Niçin gülüyorum biliyor musunuz? Siz kendi kendinize düşmansınız. Bir kere denemekten ne çıkardı ki sanki. Belki başarırdınız. Sokakta da olsa önemi yok. Ne kadar yalın hareket edilirse o kadar iyi. Budala olmayan, iyi kalpli ve o anda bir şeye kızmamış hiçbir kadın sizden, çekine çekine yalvardığınız o bir çift sözü esirgemezdi. Aman aman, neler söylüyorum ben!.. Haklısınız, elbette ki sizi kaçığın biri sanacaklardı. Ben deminki yargıyı kendime göre verdim. İnsanları az çok bilirim! - ? Biliyorum Nastenka, biliyorum! diye bağırdım. Şu anda her zamankinden çok, en iyi yıllarımı boşu boşuna yitirdiğimi biliyorum. Bu, beni, derecesiz üzüyor. Zaten Tanrı, bunları anlamam için bana sizin gibi bir meleği yolladı. Şu anda yanınızda oturup sizinle konuşurken yarını düşünmek içimden gelmiyor artık. Çünkü bu yarın, gene yalnızlık, gene küflü, gereksiz bir hayat taşıyor... Yanınızda, gerçek hayatta bu kadar mutlu olduktan sonra neyi hayal edebilirim? Beni reddetmediğiniz, hayatımda hiç olmazsa iki gece yaşamama olanak verdiğiniz için Tanrı sizden razı olsun.
Nastenka'nın gözlerinde yaşlar parladı.
? Hayır, hayır! Böyle olmaz!.. diye bağırdı. Birbirimizden ayrılmayacağız. İki gece nedir ki!
? Ah Nastenka, beni kendi kendimle uzun bir zaman için barıştırdığınızı biliyor musunuz? Artık, arada bir yaptığım gibi, kendi hakkımda o kadar kötü düşünmeyeceğim. Biliyor musunuz, belki hayatımda işlediğim suç ve günahı ?böyle bir hayat suç ve günahtan başka nedir ki?? unuturum Nastenka. Emin olun, öyle kederli, bunaltıcı anlarım oldu ki, ben de herkes gibi gerçek bir hayat yaşayabilecek miyim diye kuşkulanıyordum. O anlarda gerçek dünyadan ne kadar uzakta olduğumu, duygularımın körlendiğini hissediyor, kendime lanet okuyorum. Çünkü hayal dünyasında geçirdiğim gecelerin sarhoşluğundan ayılmak pek acıklı oluyor. Oysa ki çevremizde gürül gürül akan insan seli ne canlı, ne renkli bir dünyadır. Hayat kasırgasına kendilerini kaptırmış bu insanların her şeyi gerçektir: Saatleri birbirine benzemez; yeniliklerle, başka başka heyecanlarla doludur. Sınırsız sandığımız hayalde yoksulluk, tekdüzelik var. Önüne çıkan ilk gölgenin, bir düşüncenin, güneşi karartan ilk bulutun tutsağıdır o. Hayal dünyası incinir, yorulur da... Sonsuz dedikleri hayal, sürekli bir gerginlik içinde bulunmaktan tükeniyor. Çünkü zaman geçip insan olgunlaştıkça, eski ülkülerin yerine yenilerini koyamayınca yıkıntılar arasından yeni bir şeyler bulup çıkarmak zorunluğu oluyor. O zaman hayalci, tıpkı ateş yakmak isteyince, sönmüş külleri karıştırarak köz aradığımız gibi, vaktiyle kalbini duygulandırıp gözlerini yaşartan eski hayallerini canlandırmaya çalışıyor. Biliyor musunuz Nastenka? Ben artık o anlamsız, ürünsüz, ama ruhumun aziz saydığı hayal dünyasına hoşça kal dedim. Yalnızca arkada kalan tatlı bir geçmiş gibi anımsıyorum. Bu dünyanın bana anı olarak bıraktığı yerleri zaman zaman dolaşarak, halin içinde geri gelmez geçmişi yaşamayı pek severim. Bunun için bir gölge gibi amaçsız ve başıboş şehrin ıssız sokaklarında sık sık dolaşırım. Neler anımsarım o zamanlar... Örneğin tam bir yıl önce, aynı saatte, aynı kaldırımda, şimdiki gibi yalnız başıma üzgün, hüzünlü dolaşıyordum. O günkü düşündüklerim aklıma geldikçe bunların hiç de iç açıcı şeyler olmadığını anımsıyorum. Ama ruhum bugünküne göre daha huzurluydu, şimdiki gibi yakamı kurtaramadığım kara düşüncelerim, gece gündüz rahat vermeyen vicdan azabım yoktu. Şimdi "Hani hayaller?" diye sormaktan kendimi alamıyorum. Baş sallayıp: "Yıllar ne çabuk geçiyor..." demekten başka çare yok. Bu kez yeni bir soru karşınıza dikiliveriyor: "Peki ama, geçen yıllar, ömrün en iyi yılları ne olacak?.. Yaşadın mı, yoksa yalnızca yaşadığını mı sandın?.. " İçinizdeki ses: "Bak, çevrende her şey nasıl gittikçe soğuyor..." demektedir. Umutsuzluk; yalnızlık içinde yıllar geçecek; sarsak ihtiyarlık bastonuna dayanarak karşınıza dikilecek. Her şey hüzüne, kedere bürünecek... Yaşadığınız o parlak dünya sönecek, hayaller, sarı yapraklar gibi bir bir dökülecek... Ah Nastenka, o zaman hem yapayalnız kalmak, hem de arkandan acıyacak bir şeyin olmadığını bilmek, ?çünkü yitirdiklerinin hepsi değeri sıfır olan hayaller; ne kadar acı, değil mi? - "Zaten insanlar mutsuz olmadıkça başkalarının mutsuzluğunu anlayamıyor. O zaman duygular daha incelip güçleniyor."
- "Doğru, bir sevgi bazen, kalbimizi buz gibi yapar, ruhumuzu ağırlaştırır. Senin elin soğukken, benimki ateş gibi... Gözlerin bağlı senin..."
- Suçu doğuran hastalık mıdır,yoksa özel niteliğine göre suç mu her zaman hastalığa benzer bir şey doğurur? Delikanlı henüz kendisinde bunu çözecek güç bulamıyordu.
- Raskolnikov,bitkin bir halde bu sözleri mırıldanarak tekrar divana oturdu."Ne oluyor? Acaba hala sayıklıyor muyum,yoksa bütün bunlar gerçek mi? Galiba gerçek...Evet hatırladım,kaçmalı!... Elden geldiği kadar çabuk kaçmalı...Ne olursa olsun,ne olursa olsun kaçmalı!..Evet.. ama nereye? Ya elbiselerim nerede? Kunduralarım yok,kaldırmışlar!.. Saklamışlar!..Anlıyorum!..Ama işte paltom burada!..Görmemişler!..Tanrı'ya şükür,işte paralar da masanın üstünde duruyor,işte senet te burada.Paraları alıp giderim..Kendime başka bir oda tutarım..Beni bulamazlar..Ama ya şu adres bürosu?Bulurlar...Razumihin bulur.Büsbütün kaçmak daha iyi..Hepsine yuf çekip uzaklara..Amerika'ya daha iyi..Senedi de alırım..Bana orada gerekir..Daha neler alsam acaba?Onlar beni hasta sanıyorlar..Kalkıp yürüyebileceğimi bilmiyorlar...Hah hah hah!... Her şeyi bildiklerini gözlerinden anladım...Yalnız şu merdivenlerden inebilsem!Ama ya nöbetçiler,polisler,polisler varsa!...Bu ne ,çay mı? Bak işte,yarım şişe kadar da bira kalmış,hem de soğuk!.."
- Ben onun sadece,kendine göre iyi bir adam olduğunu söyledim.Ama her yönden incelemeye kalkarsan,dünyada kaç tane iyi insan kalır?
- #kitaplardanalıntı Eğer yüksek bir yerde,bir kayanın üzerinde,ancak iki ayağını koyacak kadar daracık bir yerde oturması gerekse,çevresinde uçurumlar,okyanuslar olsa...sonsuz karanlıklar,sonsuz bir yalnızlık,bitmez tükenmez fırtınalar sürüp gitse...O bir arşıncık yerde ömrü boyunca,binlerce yıl,kıyamete kadar ayakta dursa,yine de öyle bir yaşayış,o anda ölmekten daha iyidir.Yeter ki yaşasın!
- Eğer yüksek bir yerde,bir kayanın üzerinde,ancak iki ayağını koyacak kadar daracık bir yerde oturması gerekse,çevresinde uçurumlar,okyanuslar olsa...sonsuz karanlıklar,sonsuz bir yalnızlık,bitmez tükenmez fırtınalar sürüp gitse...O bir arşıncık yerde ömrü boyunca,binlerce yıl,kıyamete kadar ayakta dursa,yine de öyle bir yaşayış,o anda ölmekten daha iyidir.Yeter ki yaşasın!
- Benim de böyle binlerce defa insanlardan kaçtığım olmuştur...Ama yine geri dönerdim... Sonra bu davranışlarımdan utanır,yine insanlar arasına karışırdım...