? Biliyorum Nastenka, biliyorum! diye bağırdım. Şu anda her zamankinden çok, en iyi yıllarımı boşu boşuna yitirdiğimi biliyorum. Bu, beni, derecesiz üzüyor. Zaten Tanrı, bunları anlamam için bana sizin gibi bir meleği yolladı. Şu anda yanınızda oturup sizinle konuşurken yarını düşünmek içimden gelmiyor artık. Çünkü bu yarın, gene yalnızlık, gene küflü, gereksiz bir hayat taşıyor... Yanınızda, gerçek hayatta bu kadar mutlu olduktan sonra neyi hayal edebilirim? Beni reddetmediğiniz, hayatımda hiç olmazsa iki gece yaşamama olanak verdiğiniz için Tanrı sizden razı olsun.
Nastenka'nın gözlerinde yaşlar parladı.
? Hayır, hayır! Böyle olmaz!.. diye bağırdı. Birbirimizden ayrılmayacağız. İki gece nedir ki!
? Ah Nastenka, beni kendi kendimle uzun bir zaman için barıştırdığınızı biliyor musunuz? Artık, arada bir yaptığım gibi, kendi hakkımda o kadar kötü düşünmeyeceğim. Biliyor musunuz, belki hayatımda işlediğim suç ve günahı ?böyle bir hayat suç ve günahtan başka nedir ki?? unuturum Nastenka. Emin olun, öyle kederli, bunaltıcı anlarım oldu ki, ben de herkes gibi gerçek bir hayat yaşayabilecek miyim diye kuşkulanıyordum. O anlarda gerçek dünyadan ne kadar uzakta olduğumu, duygularımın körlendiğini hissediyor, kendime lanet okuyorum. Çünkü hayal dünyasında geçirdiğim gecelerin sarhoşluğundan ayılmak pek acıklı oluyor. Oysa ki çevremizde gürül gürül akan insan seli ne canlı, ne renkli bir dünyadır. Hayat kasırgasına kendilerini kaptırmış bu insanların her şeyi gerçektir: Saatleri birbirine benzemez; yeniliklerle, başka başka heyecanlarla doludur. Sınırsız sandığımız hayalde yoksulluk, tekdüzelik var. Önüne çıkan ilk gölgenin, bir düşüncenin, güneşi karartan ilk bulutun tutsağıdır o. Hayal dünyası incinir, yorulur da... Sonsuz dedikleri hayal, sürekli bir gerginlik içinde bulunmaktan tükeniyor. Çünkü zaman geçip insan olgunlaştıkça, eski ülkülerin yerine yenilerini koyamayınca yıkıntılar arasından yeni bir şeyler bulup çıkarmak zorunluğu oluyor. O zaman hayalci, tıpkı ateş yakmak isteyince, sönmüş külleri karıştırarak köz aradığımız gibi, vaktiyle kalbini duygulandırıp gözlerini yaşartan eski hayallerini canlandırmaya çalışıyor. Biliyor musunuz Nastenka? Ben artık o anlamsız, ürünsüz, ama ruhumun aziz saydığı hayal dünyasına hoşça kal dedim. Yalnızca arkada kalan tatlı bir geçmiş gibi anımsıyorum. Bu dünyanın bana anı olarak bıraktığı yerleri zaman zaman dolaşarak, halin içinde geri gelmez geçmişi yaşamayı pek severim. Bunun için bir gölge gibi amaçsız ve başıboş şehrin ıssız sokaklarında sık sık dolaşırım. Neler anımsarım o zamanlar... Örneğin tam bir yıl önce, aynı saatte, aynı kaldırımda, şimdiki gibi yalnız başıma üzgün, hüzünlü dolaşıyordum. O günkü düşündüklerim aklıma geldikçe bunların hiç de iç açıcı şeyler olmadığını anımsıyorum. Ama ruhum bugünküne göre daha huzurluydu, şimdiki gibi yakamı kurtaramadığım kara düşüncelerim, gece gündüz rahat vermeyen vicdan azabım yoktu. Şimdi Hani hayaller? diye sormaktan kendimi alamıyorum. Baş sallayıp: Yıllar ne çabuk geçiyor... demekten başka çare yok. Bu kez yeni bir soru karşınıza dikiliveriyor: Peki ama, geçen yıllar, ömrün en iyi yılları ne olacak?.. Yaşadın mı, yoksa yalnızca yaşadığını mı sandın?.. İçinizdeki ses: Bak, çevrende her şey nasıl gittikçe soğuyor... demektedir. Umutsuzluk; yalnızlık içinde yıllar geçecek; sarsak ihtiyarlık bastonuna dayanarak karşınıza dikilecek. Her şey hüzüne, kedere bürünecek... Yaşadığınız o parlak dünya sönecek, hayaller, sarı yapraklar gibi bir bir dökülecek... Ah Nastenka, o zaman hem yapayalnız kalmak, hem de arkandan acıyacak bir şeyin olmadığını bilmek, ?çünkü yitirdiklerinin hepsi değeri sıfır olan hayaller; ne kadar acı, değil mi?
Diğer Fyodor Mihailoviç Dostoyevski Sözleri ve Alıntıları
- İnsanların çoğu, en iyi arkadaşını alçalmış görmekten mutlu olur. Genellikle arkadaşlıkların bu temele inşa edildiğini de söylemek abartı olmaz. Bütün düşünen insanlar, bu eski gerçeği bilir.
- Ben, kendi kendimi bütünüyle mahvettim. Artık kendimi kıyaslayabileceğim herhangi bir şey var mıdır; ahlak kuralları filan? Bana faydası olacak hiçbir ahlak kuralı yoktur artık. Hele böyle bir durumda ahlak dersleri kadar yersiz bir şey olamaz. Ah, şu kendini beğenmiş tipler! Böbürlene böbürlene sana nasihatler vermeleri! Şu anki durumumun iğrençliğini ve pisliğini en az kendileri kadar bildiğimi bilselerdi, o koca dillerini sallamaktan vazgeçerlerdi. Bana bilmediğim ne söyleyebilirler ki? Benim sorunumla ilgili ne bilebilirler ki?
- İnsan bazen en imkansız, en çılgın düşünceye, sanki bir şeyler olacakmışçasına öyle bir inanır ki, gerçek olması için olmadık fikirler geçer aklından.
- Bizim gibi basit ve ölümlü insanlar en nihayetinde kaybediyordu.
- Aslında merak ediyorum, şimdiye kadar oyun masasına yaklaşıp da batıl bir inanca saplanmayan biri var mıdır acaba?
- Herhangi bir şeyden olduğu gibi kumar oynamaktan da para kazanılabilir ve ben de kazanmaya bakarım. Hem niçin başka bir şeyden kazanılan para, kumarda kazanılandan üstün olsun? Niçin kumar ticaretten daha kötü olsun? Doğrudur, salona giren yüz kişiden sadece bir tanesi kazanır ama tüm işlerde böyle değil midir bu?
- Sevinç ve mutluluk insanı ne kadar güzelleştiriyor! Kalbi aşkla dolu olan adam istiyor ki bu aşkını başkalarının da kalbine döksün, herkes de kendisi gibi şen kahkahalarla gülsün, eğlensin ve böyle bir insanın mutluluğu da gerçekten bulaşıcı oluyor!
- Sevinç ve mutluluk insanı ne kadar güzelleştiriyor! Kalbi aşkla dolu olan adam istiyor ki bu aşkını başkalarının da kalbine döksün, herkes de kendisi gibi şen kahkahalarla gülsün, eğlensin ve böyle bir insanın mutluluğu da gerçekten bulaşıcı oluyor!
- Ben sizden akıllı öğüt değil, beni sanki bütün hayatı boyunca sevmiş birinden kardeşçe anlayış bekliyorum.
- Gelecek demek benim için yalnızlık, gereksiz varoluş, bayat bir yaşantıdan başka bir şey değil.