- Şunu bütün ciddiyetimle belirteyim, pek çok kez bir böcek olmayı istemişimdir. Ne yazık ki, buna bile erişemedim. Baylar, yemin ederim, her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır; hem de tam anlamıyla, gerçek bir hastalık.
- Misyonerlik diyorlar adına. Yeryüzünü karış karış dolaşıyor bir vahşiyi hak yoluna getirebilmek için Afrika'nın balta girmemiş ormanlarına dalıyorlar. Gelgelelim Londra'da, onlara verecek paraları olmadığını bildikleri milyonlarca vahşiyi görmezlikten geliyorlar
Ne var ki zengin İngilizler, para babaları pek bağlıdırlar dinlerine. - Boş inançlara kapılmayacak kadar tahsil gördüm, ama inanıyorum işte.
- Masama gelen iş sahipleriyle dişlerimi gıcırdatarak konuşur, içlerinden birinin canını sıktım mı, dehşetli bir zevk duyardım. Bunu çoğu zaman becerirdim de. Bilirsiniz, ricacıların çoğu ödlekçe olur.
- Kötü biri olamamak bir yana, herhangi bir şey olmayı da beceremedim: Ne kötü ne iyi, ne alçak ne namuslu, ne kahraman ne de haşerenin biriyim.
- En büyük kepazeliğim her an, en kızgın anlarda bile, hiç de kötü, hırçın bir insan olmadığımı, sadece serçeleri ürküten kaynana zırıltıları misali kuru gürültü çıkardığımı utana sıkıla idrak etmemdir.
- Bununla beraber namuslu bir adamın bahsetmekten en çok zevk aldığı konu nedir bilir misiniz?
Cevap: Bizzat kendisi.
Şu halde ben de kendimden söz açacağım. - İyiyi, ''güzel ve yüksek şeyleri'' ne kadar çok anladıysam, o kadar derinlere battım, sıkıştım kaldım içlerinde.
- Umutsuzluk en yakıcı zevktir, özellikle de içinde bulunduğun durumun çaresizliğini açıkça kavramışsan.
- Biraz açıklayayım: Bu, küçülmenizi olanca şiddetiyle idrak etmenin verdiği zevktir; o kötü halinize rağmen başka türlü olamayacağını, tek bir kurtuluş çaresi bulunmadığını, artık değişemeyeceğinizi, hatta bunun için zamanınız, inancınız olsa bile kendinizin istemeyeceğinizi anlamanın zevkidir.