- Birini tanırdım Liza. Adamın yüzü gülmez her zaman somurturdu. Buna rağmen kızlarını çok sever, her isteklerini yapar, neredeyse ellerini ayaklarını öperdi. Baloda kızı dans ederken onu ayakta bekler ve gözlerini bir an onda ayırmazdı. Kızı için deli oluyordu neredeyse... Kız eğlenceden yorgun düşüp uyuyunca babası kalkar, onu öper, koklardı. Kendisi biraz cimriydi ve kötü giyinirdi ama kızı için neredeyse bütün parasını harcardı. Kızına hediyeler alır, o da bunları beğenirse keyfine diyecek olmazdı. Bana kalırsa babalar annelerden daha düşkündür kızlarına...
- Yazdıklarımı okurken hoş bir duyguya kapılmayacaksınız eminim, hepimiz daracık dünyalarımızda insanlardan kopuk yaşıyoruz çünkü. Gerçek hayata öylesini yabancılaşmışız ki, adını bile duymak istemeyiz. Peki ama neden bazen olmadık, aptalca arzular peşinde koştururuz? Sebebini biz bile bilmiyoruz. Üstelik, bu olmadık isteklerimiz gerçekleştiğinde en çok zararı görecek olan da biziz. Deneyin isterseniz, içimizden birinin bağlarını çözüp, esaretini kaldırınız, emin olun, o yine esaret altına girmek isteyecektir. Bu yazdıklarımı okuduğunuzda kızgınlıktan ayaklarınızı yere vuracak ve: "Siz, kendi rezil hayatınızdan, kendi yer altınızdan bahsedin!" diye bağıracaksınız. Hepinizi bu işin içine katarak kendimi kurtarmaya çalışmıyorum. Ben, sizlerin korkaklığınıza "ölçülü davranış" kılıfını geçirip, yarım bıraktığınız her şeyi sonuna kadar götürdüm. Hayatın gerçeklikleri ile sizden daha fazla yüz yüze geldim ben.
Etrafınıza şöyle bir göz gezdiriniz! Gerçek hayat denilen şeyin ne olduğunu, nerede olduğumuzu bilmiyoruz bile! Kitaplarımızı ve hayallerimizi elimizden alsalar, öylece ortada kalakalacağız. Neyi sevip nede nefret ettiğimizi bilemeyeceğiz. Etiyle, kemiğiyle gerçek birer insan olmak o kadar zor ki!... - Bay Golyadkin kendisiyle yakından alakalı şeylerden haberdar olmayı tercih ederdi; bilmemek en kötü ihtimalden daha acı vericiydi.
- Ben yalnızca aksi biri olmayı değil, hiçbir şey olmayı beceremedim, ne kötü , ne iyi , ne alçak , ne onurlu, ne kahraman , ne de bir böcek olabildim. Şimdi ise köşemde ömrümü tamamlıyorum.
- İnsan olmak için neden çabalıyoruz ki... İnsanın etiğiyle kemiğiyle, kanıyla bir genelleme yapıp, sonra da içinden çıkamıyoruz. "Genel bir insan" anlamını bilmeden, ne olduğu belli olmayan bir şey için çalışıyoruz. Gerçekte insanlar ölü doğmuştur. Uzun zamandır canlı olmayan babalardan çoğalıyoruz. Bu durumdan zevk alıyoruz. Bir fırsatını bulsak, neredeyse beynimizdeki fikirlerden ve düşüncelerden doğmayı gerçekleştireceğiz.
- Dünyanın değişebilmesi için önce insanların değişmesi gerekir. Herkes birbirinin gerçek kardeşi olmadığı sürece insanların kardeşliğinden söz edilemez. Kişioğlunun yaratılışı, hakkına razı olmaya bırakmaz onu hiçbir zaman. Bu yüzden herkes kendine verileni az bulup homurdanacaktır her zaman. Başkalarını çekemeyecek, onları yok etmeye çalışacaktır. Bunun ne zaman gerçekleşeceğini soruyorsunuz. Gerçekleşecek ama önce kişioğlunun yalnızlaşma çağının sona ermesi gerekmektedir." ?"Hangi yalnızlaşmadan söz ediyorsunuz?" diye sordum. "Şimdi, özellikle bu son günlerde giderek her yerde yaygınlaşan yalnızlaşmadan. Henüz tam başlamadı, zamanı gelmedi... çünkü şimdi herkes kişiliğini tam olgunluğa erdirmek, hayatı tanımak çabasındadır. Ne var ki olgunlaşacağız derken evrende yapayalnız olduklarını gördükleri için, bu çabaları kendi kendilerini yok etmekle sonuçlanır. Çünkü günümüzde herkes kopmuştur toplumdan, kendi kabuğuna çekilmiştir. Herkes birbirinden uzaklaşıyor, saklayabildiğince şeyi de kendine saklıyor. Sonunda insanlardan kaçmaya başlıyor kişi. Kendi başına para biriktirirken şöyle düşünüyor: "Şimdi ne güçlüyüm! Hiçbir şeyden korkum yok artık!" Oysa ne denli zengin olursa, onu yok edecek güçsüzlüğün içine o denli gömüldüğünü bilmez çılgın. Çünkü tek kendine güvenmeye alışmıştır. Toplumdan kopmuş, ruhuna, insanların yardımına inanmamayı, insanlardan bir şeyler beklememeyi öğretmiştir. Paralarının, onların ona verdiği hakların kaybolmasından korkar yalnızca. Çağımızda insanlar gülünç bir inatla, kişiliğin gerçek güvenliğinin, yalnız başına çalışmakta değil, tüm insanlığın beraberliğinde olduğunu anlamamakta diretiyorlar. Ama hiç kuşku yok ki, bir gün gelecek, bu ürkünç yalnızlık da sona erecek, insanlar birbirlerinden kopmalarının anlamsızlığını bir anda anlayacaklar. Bunca zaman karanlıkta nasıl oturduklarına, ışığı göremediklerine şaşacaklar.
- Akılca ve ruhca kim sağlam ve güçlüyse, insanlara onun buyuracağını biliyorum artık! Kim daha yürekliyse, haklı olan da odur. Herşeyin içine tükürmekte, aldırmazlıkta en ileri gidenler, yasa koyucu olurlar. Herkesten daha gözüpek olan, herkesten daha haklıdır! Bugüne kadar böyle gelmiş bu, bundan sonra da böyle gidecek! Bu gerçeği ayırdedemeyenler, kördür!
- "Kendi huzurum için bütün dünyayı beş paraya satarım ben. Beni kıyametin kopmasıyla çaysız kalmam arasında bir seçime zorlasalar, dünyanın batmasını umursamaz, çayımdan vazgeçmeyeceğimi haykırırdım."
- Kişioğlunun yaşamındaki yüce sır, geçmiş üzüntüleri zamanla durgun, içli bir sevince dönüştürür; Genç, fıkır fıkır kanın yerini uysal, anlayışlı bir yaşlılık alır.
- "-Şimdi neden hiçbir iş yapmıyorsun?
-Yapıyorum.
-Ne yapıyorsun?
-İş yapıyorum.
-Ne işi yapıyorsun?
-Düşünüyorum."