- İki mektubunuz birden geldi öğleyin, okunmak için değil bu mektuplar; insan bunlara yüzünü gömsün, sonra da aklımı kaçırsın diye insanın önüne serilmek için. Ama iyi bir şey de olabiliyor bu; insan aklının bir kısmını yitirdiyse, geri kalanını mümkün olan en uzun süre boyunca bir arada tutar
- ...senin karşında hiç kimsenin karşısında konuşamadığım kadar rahatça konuşuyorum, çünkü kimse senin durduğun gibi benim tarafımda durmuyor, senin gibi bile isteye, her şeye rağmen, yine de.
- ''Sizden gelecek mektubu, çarpıntılar içinde bekliyorum, boşuna yiyorum kendimi; bir hafta durmamacasına taşa bir çivi çakmakla görevlendirilmişim sanki, ama çivi de işçi de benim Milena !''
- Her gün yazılan mektuplar insanı güçlendirmek yerine zayıf düşürüyor; eskiden mektubu bir dikişte içip bitiriyor ve aynı anda hem on kat güçlenip hem de on kat susuyordum.
- ...sürekli geliyorlar ve beni senden ayırmak istiyorlar, aynı zamanda seni benden, ama başarayamayacaklar Milena, değil mi, hiç kimse, hiçbir zaman.
- ... çünkü adam hiç konuşmayacak, çünkü konuşmak için gereken yaşam gücü yok, mutlu da olmayacak hiç, çünkü bunun içinde gücü yok.
- Yine de uykusuzluğu bana unutturacak bir şey bulunuyor elimde: sizin rahat rahat uyuyor olmanız. Böyle olunca gece önümde geçip giden uykunun izleyeceği yolu kestirebiliyor, dolayısıyla uykusuzluğu sineye çekiyorum. Zaten uykuya kafa tutmak budalalık sayılır, hiç bir günahı yok uykunun, uyuyamayan insana gelince asıl suç onda.
- ...çünkü kalbimin bir köşesinde bir parça kızgınlığın sizin için hazır bulunması,dengeyi sağlaması açısından gayet iyi.
- Artık sonbahar da oyun oynuyor benimle.. Zaman zaman kuşkuya düşecek kadar yanıyor, yine kuşkuya düşecek kadar üşüyorum.
- Konuşmazdım, susamazdım da... Daha doğrusu susmadan konuşmak olurdu: Tepeden tırnağa bir tek söz gibiyim.