- Ben tam kalkıyorken odacı mektubunu getiriyor, merdivende açıyorum onu, Tanrım, içinde bir fotoğraf, asla eskimeyecek, bunu koca bir yılın, sonsuzluğun mektubu kılacak bir şey, öylesine güzel ki, daha güzel olamaz. Acıklı bir fotoğraf, öylesine acıklı ki insan gözyaşları ve kalp çarpıntıları içinde bakabilir ancak, başka türlü değil.
- Olasılıklar sonsuzdu ve insan hayattayken de "ölebilirdi".
- Gelme. Bir gün gerçekten ihtiyacım olduğunda ve senden gelmeni istediğimde, hemen geleceğin umudu kalsın bende, ama şimdi gelmesen daha iyi, çünkü yine gitmek zorunda kalacaksın.
- Bir buçuk saattir iki mektubunla kartını okuyorum ve başından beri güldüğümü ancak şimdi fark ediyorum. Dünya tarihinde bundan daha mutlu bir imparator olmuş mudur acaba?
- Bir de anladığım kadarıyla bunlar birbirinden tamamen farklı iki mektup, bir tanesi doya doya içmek için, diğeri dehşete kapılmak için, ikincisi ilkinden sonra yazılmış olmalı.
- İnsanın belli başlı iki günahı var, öbürleri bunlardan çıkar: Sabırsızlık ve kayıtsızlık. Sabırsızlıktan Cennet'ten kovuldular, kayıtsızlıktan geri dönmüyorlar. Ancak belki de belli başlı sadece bir günah var: Sabırsızlık... Sabırsızlıktan kovulmuşlardı, sabırsızlıktan geri dönmüyorlar...
- Belirli bir noktadan sonra artık geriye dönüş yoktur. İşte bu noktaya erişmek gerekir...
- Ve işte o zaman öğrenmeye başladım..! Oh, insan zora gelince öğreniyor, bir çıkış yoluna kavuşmak istedi mi öğreniyor, hiçbir şeye aldırış etmeden öğreniyor..! Kamçıyla denetliyor kendini, öz varlığında en ufak bir direnişle karşılaşmaya görsün, etini kıymık kıymık ediyor...
- Cevap vermek için çok yorgunum, aşktan, kederden, çaresizlikle cebelleşmekten o kadar yorgunum ki...
- Paltomu bile taşımakta zorlanırken dünyayı nasıl taşırım...