- "...Dünyanın gidişatının hep daha kötüye gitmesinin esas sebepleri şunlardır: 1- İnsan emeğini satmak zorundadır; 2- emeğini satan insanın istekleri ve muhakemesi,efendisinin isteklerinden sonra gelir." (Syf-8)
- Evlilik genellikle salt ekonomik bir düzenlemedir, kadına süresi ömür boyu olan bir sigorta poliçesi sağlar, erkeğe de kendi türünü devam ettirmesini sağlayacak tatlı bir oyuncak. Yani evlilik ve bu yolla sağlanan eğitim düzeneği, kadını asalakça, bağımlı olarak ve çaresiz bir hizmetkarmış gibi sürdüreceği bir hayata hazırlarken, erkeğe bir insanın hayatını tapulu mülkmüş gibi sahiplenme hakkını tanır Böyle bir tablonun aşkla nasıl ortak bağları olabilir? Böyle bir tablonun insana paranın ve iktidarın sağladığı her şeyden vazgeçirtecek ve insana kendini sınırsızca ifade edebileceği bir hayat sürmeyi sağlatacak bir bağla nasıl bir ortaklığı olabilir? Şimdi romantizm çağında yaşamıyoruz; Romeo ile Juliet'in, Faust ile Marguerite'in, mehtapta kendinden geçmelerin, çiçeklerle şarkıların çağı değil. Bizimki pratik bir çağ. Bizim aklımıza ilk gelen şey, ne kadar gelir elde ettiğimiz. Ruhun en yüksek mertebesinin parayla pulla ölçüldüğü bir çağa geldiysek vay halimize!
- Ben, kadınlar kendi kurtuluşlarının altına imzalarını attıklarında, kadının ilk bağımsızlık bildirgesinin, cebinde ne kadar para olduğuna bakarak değil, kalbi ve zihnine duyduğu hayranlıkla bir erkeği sevmek olacağına inanıyorum. Kadının ikinci bağımsızlık bildirgesi de, dış dünyayı araya sokmadan kendi aşkının peşine takılma hakkına sahip çıkması olacaktır. Üçüncü ve en önemli bildirgeyse, mutlak bir hak olan özgürce annelik hakkının tanınmasıdır.
- Aşk, bütün hayatın en güçlü ve en derin esası, umudun, neşenin, esrikliğin müjdecisi; aşk, bütün kanunlara meydan okuyan; aşk, insan kaderinin en özgür, en güçlü kalıbı; böylesi her şeyi zorlayan bir güç nasıl olur da zavallı minik Devlet ve Kilise çocuğuyla, evlilikle eş anlamlı anılır?
- Şayet özgürlük kadın doğasının en yüksek mertebesiyse, aşkı ve özgürlüğü korumak adına ne tür bir himayeye ihtiyaç vardır? Evlilik, kadını kirletmekten, ona tecavüz etmekten, onun ruhunu sakatlamaktan başka bir etkide bulunamaz. Bu da , bir kadına 'ancak bana uyarsan doğurabilirsin' demek değil midir? Bu onu bir kalıba hapsetmek demek değil midir? Şayet kadın, kendisini satarak annelik hakkını satın almayı reddediyorsa, bu onu alçaltıp utandırmak değil midir? Evlilik, baskıyla ve nefretle tasavvur edilirken bile anneliğin tek onaylanmış meşru hali değil midir? Annelik özgür seçimin, aşkın, esrikliğin, cüretkâr tutkunun meyvesi olduğunda, böyle bir durumda toplumun intikamı hazırdır: O meyvenin ürünü olan masum bir başa dikenli taç giydirip, alnına o iğrenç hakareti kanlı harflerle yazmak; piç!Şu bütün erdemleri kendine mal etmek isteyen evlilik , anneliğe karşı işlediği suçlardan dolayı sonsuza dek aşkın krallığının dışında kalacaktır. .... Evet aşk beleştir, başka bir atmosferde mesken tutmaz.
- Küçüklük böler, genişlik birleştirir. Gelin, geniş ve büyük olalım. Üzerimize gelen önemsiz şeyler yüzünden hayati olanları gözden kaçırmayalım. Cinsler arasındaki ilişkilerde fethetme ve fethedilme kavramlarına yer yoktur; bir tek bir yüce şey vardır: İnsanın kendisini daha zengin, daha derin ve daha iyi bulması için sınırsız olarak vermesi vardır. Bir arzu tek başına boşluğu doldurabilir ve kadının özgürleşmesindeki trajediyi neşeye ve sınırsız eğlenceye dönüştürebilir.
- Eğer yaşadığımız zamanın eğilimlerine dair bir özet yapacak olsaydım, 'nicelik' derdim. Çoğunluk, kitle ruhu, her yerde baskın ve bu durum 'nitelik'i yok ediyor. Bütün hayatımız üretim, siyaset ve eğitim, niceliğe, sayılara dayanıyor. Bir zamanlar yaptığı işin niteliği ve zorluğundan gurur duyan işçinin yerini, beyinsiz, yetersiz ve isteksiz bir kişi aldı; şeylerin niceliklerine bakan, kendisine değer vermeyen ve genel olarak insanlığın geri kalanına kötülük etmeye hazır kişiler bunlar. Gerçekten de nicelik, hayatın rahatı ve huzurunu değil, insanın yükünü artırmıştır.
- Cocuklar düşünme denen şeyin en geniş kısmını oluşturan gelenek ve önyargılarla henüz kusatilmamislardir.her çocuk çevresine farklı tepkiler verir.bazilariysa asi ruhludur;toplumsal hurafelerin etkisi altında kalmayı reddeder.onlar kendilerine veya başkalarına uygulanan her türlü adaletsizlikten nefret ederler(124-125)
- Ben hayatımın ve yaptıklarını başarılı olduğunu düşünüyorum. Genellikle başarı olarak kabul edilen ne varsa -zenginlige ulasma,güç elde etme ve ya sosyal itibar-bunlari başarısızlık sayarak bir tarafa bırakıyorum. Bir insanın hedefine ulaştığını söylediklerinde, bu onun bittiği , gelişiminin o noktada durduğu anlamına gelirken ben devam etme yolunu seciyorum(137)
- Ozgurlesme,kadının en hakiki anlamıyla insan olmasını mümkün kilmalidir (78)