- Eğlenemediğim halde eğlendiğimi söylemekten başka ne yapabilirdim ki?
- Daha sonraları, pazar akşamları gece olmaya yakın kilise mezarlığına gider, rüzgarlı bataklık manzarasıyla kendi perspektifimi karşılaştırır, ikisinin de ne kadar düz ve alçak olduğunu, her ikisinde de önce belirsiz bir yol ve sis, sonra da deniz olduğunu düşünerek benzerlikler kurardım.
- İyi yürekli, çalışkan bir kişi dünyayı ne derece etkileyebilir? Bunu bilmek mümkün değil, ama insanların iç dünyasına nüfuz edebileceğini söylemek mümkün.
- Sahip olduğu tek düşünce garip bir şekilde hiç bir şey düşünmüyor olmasıydı sanki.
- Bir dalgalanırsın, bir durulursun. Hayat bu işte!
- Şuna ikna olmak üzereydim ki birisi -ya da herkes-bana çok fena haksızlık yapmıştı ama tam olarak kim olduğunu bilemiyordum.
- Yürürken epey bir konuştuk ve Biddy'nin söyledikleri çok doğru geldi bana. Bidy hiçbir zaman aşağılayıcı yada kaprisli olmadı. Bir gün öyle, bir gün böyle olan biri de değildi. Bana acı verdiğinde hissettiği tek şey acı olurdu;sevinç değil. Bana bir şey olmasındansa o kendini feda edebilirdi. Tüm bunlara rağmen ben ikisini kıyasladığımda neden Biddy'i daha çok sevmiyordum?
- Hepimiz buruktuk, mutluymuşuz gibi bile davranamıyorduk.
- Gözyaşlarımızdan utanmamalıyız. Onlar katı kalplerimizi yumuşatan, topraktaki tozun üzerine yağan yağmurlara benzerler. Ağladıktan sonra kendimi daha iyi hissettim; daha üzgün, nankörlüğümün daha çok farkında, daha hassas.
- Çünkü ona göre kalbi asil olmayanın davranışlarının asaletinin bir hükmü yoktu. ''Ne kadar cila sürersen sür, ağacın damarlarını saklayamazsın;sen cilayı sürdükçe damarlar kendini belli eder.'' der.