- O kadar çok aşağılanmış, kırılmış, kızmış ve üzülmüştüm ki,- tam olarak nasıl bir duyguydu hatırlamıyorum, Allah bilir neydi- gözlerim doldu.
- Beni çok aşağılamış olduğundan emindi.
- Ağlarken duvarı tekmeliyor, saçımı çekiyordum. O kadar yoğun bir şekilde acı çekiyordum ki, bunu bedenime de yansıtmalıydım.
- Ablamın yetiştirme tarzı beni çok hassaslaştırmıştı. Çocukların kendilerini yetiştirenlerle varolduğu küçük dünyalarında hiçbir şey adaletsizlik kadar çok hissedilemez. Çocuğun maruz kaldığı ufak bir adaletsizliktir belki ama çocuk çok küçüktür; dünyası da öyle. Sallanan atı da çok yüksekte görür, iri kemikli İrlandalı bir avcı kadar.
- ... sıradışı olmadan önce sıradan denebilecek bir bilgin olmalı. Başında tacı, tahtında oturan kral eğer prensken alfabeyi öğrenmediyse oturup da kanunları yazamaz. O da A'dan başlayıp Z'ye kadar öğreniyor. Ben de bunun önemli olduğunu biliyorum ama daha tam olarak öğrendiğimi söyleyemem.
- ''Burada neye dokunuyorum biliyor musun?'' dedi bir eli diğer elinin üstünde sol tarafını tutarak. ''Evet hanımefendi.'' Aklıma genç adam gelmişti. ''Nereye dokunuyorum?'' ''Kalbinize.'' ''Kırık kalbime.''
- '' Niye ağlamıyorsun seni sersem, seni sersem?'' ''Çünkü bir daha sizin için ağlamayacağım.''
- ''Niye ağlamıyorsun, seni sersem?'' ''Çünkü bir daha sizin için ağlamayacağım!''dedim. Bu yapılabilecek en yanlış açıklamaydı sanırım;o anda bile için için ağlıyordum çünkü. Daha sonra onun yüzünden içime çöreklenen acıyı bir ben, bir de Allah bir.
- Dediğini yapmaktan başka ne gelirdi ki elimden? Bu soruyu zaman zaman kendime sormuşumdur, ''Daha başka nasıl davranabilirdim?''diye...
- ''Kalplerini kır onurum ve umudum benim, kalplerini kır ve hiç acıma!''