- Oysa her gün yeni bir gün, değil mi? Onun için her sabah böyle acemiyim.
- Nepal dilinde "namaste" hem merhaba, hem hoşçakal anlamına geliyor. Her gidenin geri döneceği biçiminde yorumlayabiliriz bunu ya da her dönenin geri gideceği. Bir anlamı da "teşekkür ederim."Bunu da yoluma çıkan her şeye, kente, dağa, insana teşekkür borçlu olduğum biçiminde yorumlamak isterim.
- Gezginlik, başka hiçbir şey öğretmese bile, rastlantıların önemini öğretiyor. Hayatla bitmez tükenmez kapışmada, merhem gibi gelen kader duygusunu geliştiriyor.
- Oysa en dirençli anı bile, mekanından uzaklaşınca sis gibi dağılıverir. Tepeler, yüzler, harabeler birbirinin içine akar. Neyse ki dürüstlük gibi bir ilkesi yoktur belleğin. Gereksiz yükleri atar, solgun yüzleri cilalar, keskin köşeleri törpüler, gün batımlarına bir sıra öne çıkmalarını buyurur.
- İster gerçek, ister düşsel ister yazınsal olsun, her yolculuğun hedefi bu değil mi? Döndüğünde yaşamaya daha değer bir dünya bulmak, keşfetmek, yaratmak. Dünyayı yaşamaya değer bir yere dönüştürmek...
- Yazık, gün doğumunu bile kaçırdınız. Oysa karanlık gecede uyanık kalmanın bir ödülü, bir avuntusu olduğunu sanırdınız. Su götürmez bir gerçeklik olarak doğdu yeni gün. Uzak, aşkın, yabancı... Yeni bir ülke yeni bir sürgün. Şimdi her şey yerli yerine oturacak, nesneler de, insanlar da gerçek biçimine kavuşacak. Gölgeler de... Karanlığın izinden, şu ince varlıksızlık durumundan sıyrılmalısınız artık. Gerçek dünya bir "anlam"a indirgenecektir nasılsa, hem de istediğiniz tam anlama. Ne fazla, ne eksik. Hepimizi uyanık tutacak denli renkli, çarpıcı, dikkat çekici üstelik. Gün yaşam kadar gerçek. Şu ölümlü dünyada, tek gerçek olan yaşam...
- ...Ama kim bir mahkumdan daha iyi tanıyabilir ki zamanı?
- Emekleme çağımdan beri, sadece zeki ve başarılı olduğum sürece sevgi - ya da "sevgi" diye adlandırılan bir şeyi göreceğimi öğretmişlerdi bana, ama hiç kimse, sevmeyi nasıl başaracağımı öğretmemişti.
- Kendini sevmeyi öğren; çünkü başka kimse seni sevmeyecek
- Eskiden, çok eskiden, asla geri gelmeyecek altın çağda,sonsuzluk henüz çarpıp durmamışken zamana, ışık vardı. Söz vardı. Sözün geldiği yürek. Toprak ve suret. Ama hiçbiri yetmedi insanların dünyasının filizlenmesine. Parçalamayı öğrendi Tanrılar. İlk cinayet işlendi, kardeş kardeşi öldürdü. Kan suya karıştı, ışık çığlığa.