- İki sevgilinin birbirine giderek artan muhabbeti gerçekte ileride ebeveynleri olacakları bu yeni varlığın yaşama iradesidir; arzu dolu bakışlarının buluşmasında yeni bir varlığın hayat kıvılcımı tutuşur, kendisini geleceğin iyi ve uyumlu bir şekilde teşekkül etmiş ferdiyeti olarak duyurur. Sevgililer, gerçek bir birleşme ve yeni bir varlığı vücuda getirmek için yanıp tutuşurlar; yaşamlarının kalanını bu şekilde yaşamayı arzu ederler ve bu arzu her ikisinden gelme niteliklerle, tek bir varlıkta toplanmış ve birleşmiş olarak yok olmaktan kurtulacağı doğacak çocuklarında tahakkuk eder.
- Herkes bir başka kimsede kendisinin yoksun olduğu mükemmeliyetleri arzu eder ve kendisininkinin tersi olan kusurları güzellik olarak düşünür. Bu sebepten ötürüdür ki, örneklersek çelimsiz sıska erkekler iri kadınları tercih eder, sarışınlar esmerlerden hoşlanır. Güzel bir kadın gördüğünde bir erkeğin içine dolan ve onunla birleşmenin en büyük mutluluk olduğunu düşündüren aldatıcı coşkunluk, türün devam etmesi duyusundan başka bir şey değildir.
- Bir erkeğin aşkı belli bir dönemden sonra, yani tatminine eriştikten sonra hissedilebilir derecede azalır; neredeyse başka her kadın onu sahip olduğu kadından daha fazla cezp eder, değişikliği arzular, halbuki bir kadının aşkı fazla karşılık gördüğü andan itibaren artar. Bunun sebebi, doğanın türün korunmasını ve olabildiği kadar büyük bir çoğalmayı hedeflemesidir. Erkek, kolaylıkla bir yılda yüzden fazla çocuk yapabilir, halbuki kadın ne kadar fazla erkekle sevişirse sevişsin yılda (bir batında birden fazla çocuk dünyaya getirme durumunu saymazsak) ancak bir çocuk dünyaya getirebilir. Bu sebepten dolayı, bir kadın her zaman tek bir erkeğe bağlı kalır. Zira doğa onu içgüdüsel olarak ve farkında olmaksızın doğacak çocuğu bakıp koruyacak olan erkeğin bakımıyla meşgul olmaya zorlar. Bu nedenle evliliğe sadakat olgusu, kadın için doğal bir durumken, erkek için doğal değildir.
- Kadınlar, irade sağlamlığı, kararlılık, cesaret ve belki de dürüstlük ve iyi kalplilikten büyülenirler. Buna karşılık zihni-fikri niteliklerin kadınlar üzerinde doğrudan yahut içgüdüsel bir gücü yoktur, bunun çok basit bir sebebi vardır; bunların babadan devralınan nitelikler olmaması. Erkekteki zeka eksikliğinin kadınlara bir zararı dokunmaz; doğrusu fevkalade bir zihni üstünlük, hatta deha, normallik olarak kadınlar üzerinde olumsuz bir etki bile doğurabilir. Bu sebepten ötürüdür ki, kadınların sık sık budala, çirkin ve kaba saba bir erkeği iyi eğitilmiş, zihni nitelikleri yüksek, nazik bir erkeğe tercih ettiklerini görürüz. Aşırı derecede farklı mizaçlara sahip insanların sözgelimi kaba saba, güçlü kuvvetli ve dar kafalı bir erkekle, ziyadesiyle duyarlı, düşünceli, kültürlü, estetik beğeniye ve benzeri niteliklere sahip bir kadının ya da fevkalade bilgili, görgülü ve dahi bir erkek ile kuş beyinli bir kadının, çok kere aşk için evlenmelerinin sebebi işte budur.
- İşte böyle sürükler adamı Venüs;
Ruhu ve bedeni birbirine eşit olmayanları,
Götürür tunçtan boyunduruğa vurur
Ve sonra bir kenardan bakıp için için güler. - Akıllı ve eğitimli bir kadının erkekteki kafa ve anlayış gücüne saygı duyması ve bir erkeğin, inceden inceye düşünüp taşındıktan sonra evleneceği bir kızın kişiliğini ölçüp tartması ve onunla ilişkin bir değer vermesi bizim buradaki konumuzu ilgilendiren meseleler değildir. Bu tür şeyler evlilikte mantık evliliği de denen akla dayalı bir seçimi etkiler. Yani bizim burada kendimize konu edindiğimiz ve betimlemesini yaptığımız tutkulu aşka söz geçiremezler. İşte bu nedenle her bir insan kendisinde eksik ve noksan gördüğü şeyi sever. Gerçek tutkulu aşkın kökeni kural olarak bu göreli değerlendirmelerde yatar.
- Bir erkek kas gücü bakımından ne kadar zayıfsa, o ölçüde güçlü kuvvetli bir kadını arzulayacaktır. Ve aynı şey kadınlar içinde geçerlidir. Fakat kas gücü zayıflığı kadınlar için doğal ve alışılmış bir şey olduğundan kadınlar, kural olarak güçlü kuvvetli erkekleri tercih edeceklerdir. Bundan başka boy pos da tarafların seçiminde önemli rol oynayan değerlendirmedir. Ufak tefek erkeklerin, iri yarı kadınlara karşı kararlı bir eğilimi vardır.
Herkes, kendisinin tersi olan özelliklere sahip insanı tercih eder. Ancak istenmeyen karakteristik özellikler ne kadar belirginse, bunun tersini isteme o ölçüde fazla olur. - Kıskançlık, bu kadar acı ve azap vericidir ve bu nedenle sevilen kimseyi bir başkasına bırakmak zorunda kalmak fedakarlıkların en büyüğüdür.
- Aşık kabul edilebilir bulmadığı bütün niteliklere gözlerini kapatır, kendisini sevdiğinden uzaklaştırabilecek her şeyi görmezden gelir, önemsemez ve kendisini tutkusunun yöneldiği amaca sımsıkı bağlar. Öylesine kabul edilmez biçimde bağlar ki türün iradesi, tatmin olur olmaz ardında zor tahammül edilir bir hayat yoldaşı bırakarak kayboluveren bu yanılsama yahut kuruntuyla gözleri ışığını kaybeder. Çoğu zaman fevkalade zeki ve üstün niteliklere sahip kimselerin şirret ve iblis kadınlarla evlendiklerini görür ve böyle bir seçimde bulunmanın onlar için nasıl olup da mümkün olduğunu anlayamayız. İşte bunun izahı burada yatar. Ve bundan dolayıdır ki eskiler, aşkın gözünün kör olduğunu söylemişlerdir. Aslında bir aşığın sevdiği kimsenin kendisine mutsuzluk ve pişmanlıkla dolu bir hayattan başka bir şey sunmayan huy ve kişilik özürlerini açıkça görüp keskin biçimde fark etmesi mümkündür.
Çünkü o aslında kendi çıkarına değil, dünyaya getirilecek olan üçüncü bir kişinin çıkarına hareket etmektir.
Son olarak bir insan, tutkulu bir aşk ile sevdiği kimseye aynı zamanda nefretin en koyusunu da duyabilir. Bundan dolayıdır ki Platon, aşkı kurt ile kuzu arasındaki ilişkiye benzetmiştir. - Sevilen kimseye karşı duyulan nefret zaman, zaman o kadar ileri bir noktaya varabilir ki aşık önce sevdiğini öldürür, ardında da kendi canına kıyar.