- "İki taraf da kusurlu demek, mutlaka yüzde elli-yüzde elli manasına gelmez. Esas şu manaya gelir: Niçin ötekilerin kazanıp bizim kaybettiğimizi anlamaya çalışalım. Bana diyorsun ki: Ülkelerimizi istila ettiler, işgal ettiler, bizi aşağıladılar. Aklıma gelen ilk soru şu: Bunları yapmalarını niye engelleyemedik? Yoksa biz şiddet karşıtıyız da ondan mı? Hayır, değiliz. O zaman nasıl oldu da bizi istila edip, boyun eğdirip, aşağılayabildiler? Bana diyeceksin ki, çünkü biz zayıfız, bölünmüşüz, örgütsüzüz, teçhizatımız yetersiz. İyi de niye zayıfız? Niye Batı'nınkiler kadar güçlü silahlar üretmekten âciziz? Sanayimiz niye geri? Sanayi devrimi niye bizde değil de Avrupa'da gerçekleşti? Niye biz az gelişmiş, zayıf ve bağımlı ülkeler olarak kaldık? Başkalarının suçu, başkalarının suçu diye hiç durmadan yineleyebiliriz. Ama er geç kendi eksiklerimizle, kendi kusurlarımızla, kendi sakatlıklarımızla yüzleşmemiz gerekecek. Er geç kendi yenilgimizle, bizimki gibi bir medeniyetin uğradığı devasa tarihsel bozgunla yüzleşmemiz gerekecek."
- "Yenikler her zaman kendilerini masum kurbanlar olarak göstermk eğilimindedirler. Ama bu gerçeğe tam uymaz, hiç de masum değildirler. Yenildikleri için suçludurlar. Kendi halklarına, kendi medeniyetlerine karşı suçludurlar."
- Umutsuzlukta haklı çıkacağımıza, umutta yanılalım.
- Kitapların büyüsünden sık sık söz edilir. Ama bu büyünün çift yönlü olduğu pek söylenmez. Bir okumanın büyüsü, bir de kitaplardan söz etmenin büyüsü vardır. Borges'in bütün çekiciliği, uydurulmuş, düşlenmiş, düşlemsel başka kitapların da hayalini kurarak anlatılmış öykülerin okunmasından kaynaklanır. Böylelikle birkaç sayfa içinde iki büyü aynı anda yaşanır. Ben yaşamımda kitapların bu vasfını sık sık duyumsayabildim. Ama bunu o gün keşfettim. Yabancı bir kadınla birliktesin, sana ne okuduğunu soruyor veya aynı şeyi sen ona soruyorsun, eğer ikiniz de kitap okuyanlar âlemine aitseniz paylaşılmış bir cennete el ele girmek üzeresiniz demektir. Bir kitaptan diğerine geçilir, kahramanlıkları, duyguları, efsaneleri, fikirleri, üslupları, umutları birlikte öğrenirsiniz.
- Gelenekler ancak saygıdeğer oldukları ölçüde saygı görmeye layıktır, yani tam olarak temel erkek ve kadın haklarına saygılı davrandıkları ölçüde.
- Daha karmaşık bir kimlik talep eden herkes toplum dışına itilmiş bulur kendini. Cezayirli ana babadan Fransa?da doğan bir genç içinde apaçık iki aidiyet taşmaktadır ve her ikisi de üstlenecek durumda olması gerekir. Lafı bulandırmamak için iki dedim ama onun kişiliğinin bileşenleri çok daha fazla sayıdadır. İster dil söz konusu olsun, ister inanışlar, yaşam biçimi, aile ilişkileri, sanat ve mutfak zevkleri, Fransız, Avrupa, Batı etkileri ondaki Arap, Berberi, Afrika, Müslüman etkilerine karışmış durumdadır? Bu delikanlı bunu dolu dolu yaşamakta özgür hissetse kendini, tüm çeşitliliğini üstlenmede cesaretlendirildiğini hissetse zenginleştirici ve verimli bir deneyim; tersine, ne zaman Fransızlığını vurgulasa, bazıları ona hainmiş, hatta satılmış gözüyle baktığından, ne zaman Cezayir?le olan bağlarını, tarihini, dinini ortaya koysa, anlaşılmamak, küçümsenmek tehlikesiyle ya da düşmanlıkla karşılaşacağından, yolu yıpratıcı olabilir.
- Seçmek durumunda bırakılıyorlar?, ?zorlanıyorlar? dedim. Kim tarafından mı? Sadece her çeşidinden fanatikler ve yabancı düşmanları değil, sizin ve benim tarafından da, aramızdaki herkes tarafından. Gerçekten de hepimizin içinde kök salmış bu düşünce ve ifade alışkanlıkları yüzünden, bütün bir kimliği, öfkeyle ilan edilen tek bir aidiyete yüzünden, bütün bir kimliği, öfkeyle ilan edilen tek bir aidiyete indirgeyen o dar, o sığ, yobaz, kolaycı yaklaşım yüzünden.
- Eğer atalarım, Müslüman orduları tarafından fethedilen bir ülkede Hıristiyan olmak yerine,Hıristiyanlar tarafından fethedilen bir ülkede Müslüman olsalardı, onların inançlarını koruyarak on dört yüzyıl köy ve kentlerinde yaşamaya devam edebileceklerini sanmıyorum.
- Bu gezegenin üzerinde nerede yaşanırsa yaşansın, artık her türlü modernleşme Batılılaşma demektir. Teknik gelişmelerin daha da vurgulayıp hızlandırıldığı bir eğilim. Elbette, hemen her yerde çok özel uygarlıkların damgasını taşıyan anıtlar ve eserler bulunur. Ama yeni olarak yaratılan her şey ?ister binalar, kurumlar, bilgi araçları söz konusu olsun, ister yaşam biçimi- Batı?ya öykünmedir.
- "Bir insan ister altın, ister akıl yönünden varsıl olsun,bunlardan yoksun olanlarla konuşurken çok dikkatli olmalıdır."