- Cennetlerin yalnızca yitirilmiş cennetler olduğu doğruysa, bugün içimden çıkmayan şu hoş ve insandışı şeyi nasıl adlandırmalıyım, bilmiyorum. Bir göçmen yurduna döner. Bense, anımsıyorum. Alay, katılık, her şey susuyor, işte yurduma dönmüştüm.
- Durmamacasına mutluluğu düşünmek istemiyorum. Böylesi çok daha basit, çok daha kolay. Öyle ya, unutuşun ta dibinden kendime doğru çektiğim bu saatlerden, arı bir coşkunluğun, sonsuzluğa asılmış bir dakikanın el değmemiş anısı kalmış her şeyden önce. Bende gerçek olan yalnızca bu, bense bunu hep iş işten geçtikten sonra anlıyorum.
- O zaman kendimi vererek seviyorsam, yalnız aşk bizi kendimize getirdiğine göre en sonunda kendi kendimdim.
- Bir gün bana ?Yaşamak öylesine güç ki!? demişlerdi. Söylenişi de aklımda. Bir başka kez de biri ?En kötü yanlış acı çektirtmektir,? diye mırıldanmıştı. Her şey bitti mi yaşam susuzluğu sönmüştür. Bu mudur mutluluk dedikleri? Bu anılar boyunca ilerlerken her şeye aynı sessiz giysiyi giydiririz, ölüm de renkleri soluk bir tuval gibi görünür. Kendi kendimize döneriz. Sıkıntımızı duyarız, böyle daha çok hoşlanırız kendimizden. Evet, mutluluk belki de budur, acımalı mutsuzluk duygumuzdur.
- Yoksullukta bir yalnızlık vardır, ama her nesneye değerini veren bir yalnızlık. Zenginliğin belirli bir noktasında, gökyüzü de, yıldızlarla dolu gece de doğal varlıklar gibi görünür. Ama basamakların dibinde, gök tüm anlamını yeniden kazanır: paha biçilmez bir Tanrı armağanı. Yaz geceleri, içlerinde yıldızlar hışırdayan gizlemler!
- Her şey ortada, öyleyse hiç.
- Basitlik sözcüğünün tehlikeli bir niteliği var. Ve ben bu gece yaşamın belirli bir saydamlığı karşısında artık hiçbir şeyin önemi kalmadığı için ölmek istenebilmesini anlıyorum. Bir insan acı çeker, mutsuzluk üstüne mutsuzluğa uğrar. Katlanır bunlara, yazgısını benimser, iyice yerleşir içine. Saygı görür. Sonra, bir akşam, hiç: bir zamanlar çok sevdiği bir dostuna rastlar. Dostu biraz dalgın konuşur onunla. Evine dönünce, adam kendini öldürür. Sonra gizli dertlerden, bilinmeyen dramdan söz edilir. Hayır. İlle de bir neden gerekirse, dostu kendisiyle dalgın konuştuğu için öldürmüştür adam kendini. Böyle işte, dünyanın derin anlamını duyar gibi olduğum her seferde, onun basitliği şaşırttı hep beni.
- Yokluğun belirli bir noktasında, hiçbir şey hiçbir şeye götürmez olur, ne umut, ne umutsuzluk köklü görünür, tüm yaşam tek bir imgede özetlenir. Ama ne diye durmalı bunun üzerinde? Basit, evet, her şey basit, deniz fenerlerinin bir yeşil, bir kırmızı, bir ak ışıklarında, gecenin serinliğinde, kentin ve çöplüğün bana kadar gelen kokularında, her şey basit. Bu gece, bana doğru gelen şey, bir çocukluğun görüntüsüyse, ondan alabileceğim aşk ve yoksulluk dersine nasıl kucak açmam? Bu saat evetle hayır arasında bir aralık, bir duraklama gibi olduğuna göre, yaşama umudunu ya da yaşama tiksintisini başka saatlere bırakıyorum. Evet, yitirilmiş cennetlerin saydamlığını ve basitliğini toplamalı yalnız: bir imgede toplamalı.
- Evet, her şey basit. İnsanlar karıştırıyor işleri. Masal anlatmasınlar bize. Ölüm mahkumu için ''Topluma borcunu ödeyecek,'' demesinler, ''Kafası kesilecek,'' desinler. Hiç önemli değilmiş gibi görünüyor. Ama ufak bir ayrım var arada.
- İşte böylece, kendi karşısına yerleşerek, olduğu şeyle olacağı şeyi karşılaştırarak, her zaman kırık bir zincirin halkasını bularak, feleğin gizli amaçlarını hiç çaba harcamadan sezinledi. Hatta, tuhaf bir simgenin yardımıyla, herkes için öldüğünü de anladı bir gün.