- Ya da en azından, sessizliği katlanılmaz bulanlar, ötekiler yüreğin gerçek sesini bir türlü duyamadıkları için, çarşı pazar dilini kullanmaya ve alışılmış biçimde, sıradan ilişki ve olan bitenden, bir anlamda gündelik olaylardan söz etmeye razı oluyorlardı. O zaman da, en gerçek acılar söyleşinin sıradan kalıpları içinde aktarılır oldu.
- Cottard, mahallesinde zengin bir bakkalın yüksek fiyata satmak üzere gıda maddesi stokladığım ve kendisini hastaneye götürmek üzere evine girdiklerinde yatağın altında konserve kutuları bulduklarını anlatıyordu. "Orada öldü. Veba para ödemez."
- - Ama ben buralı değilim! ? Ne yazık ki, bundan böyle herkes gibi siz de buralı olacaksınız.
- Rieux acıma duygusuna karşı kendini artık korumasına gerek kalmadığını anlıyordu. Acıma yararsız olduğu zaman ondan bıkılır.
- Soyutla mücadele edebilmek için biraz ona benzemek gerekir.
- Ancak, bazılarına soyut gibi gelen şeyler, bazılarına göre gerçekti.
- Tarrou bile not defterine, Çinlilerin bu gibi durumlarda, veba tanrısı karşısında tef çalacaklarını yazdıktan sonra, gerçekte önlemlerin mi yoksa tefin mi etkili olduğunu bilmenin kesinlikle olanaksız olduğunu belirtiyordu. Soruyu kestirip atmak için de, bir veba tanrısının bulunup bulunmadığını araştırmak gerektiğini ve bu konudaki bilgisizliğimizin akla gelebilecek her tür düşünceyi kısırlaştırdığını eklemekle yetiniyordu.
- "Kardeşlerim, felaketin içindesiniz, kardeşlerim bunu hak ettiniz,"
- "Eğer bugün, veba sizi ilgilendiriyorsa, bunun nedeni düşünme zamanının gelmiş olmasıdır. Dürüst insanların bundan korkmasına gerek yok, ancak kötüler titremekte haklı. Evrenin uçsuz bucaksız ambarında, karşı çıkılması olanaksız bu felaket, samanı tohumdan ayırıncaya kadar insanlık buğdayını dövüp duracak. Saman tohumdan çok; kurtulanlardan çok aramızdan ayrılanlar olacak ve bu felaketi Tanrı istemedi. Uzun zamandır, dünya kötülükle uzlaştı, uzun zamandır Tanrının bağışlayıcılığına güvendi. Biraz pişmanlık yetiyordu, her şeye izin vardı. Ve pişmanlık konusunda herkes kendini güçlü hissediyordu. Zamanı gelince nasılsa pişmanlık duyulacaktı. O zamana kadar, en kolayı kendini sıkıntıya sokmamaktı, gerisini Tanrının bağışlayıcılığı hallederdi nasılsa. Ama işte, bu böyle süremeyecekti. Uzun süredir bu kent halkına acıyan bakışını çevirmiş olan Tanrı beklemekten bıkarak, sonsuz umudunun boşa çıkmasıyla düş kırıklığına uğrayarak, bakışını başka yana çevirdi. İşte şimdi, Tanrının ışığından yoksun bir halde vebanın cehenneminde uzun süre kalacağız!"
- Ve bir iyilik meleği ortaya çıkmış, av mızrağı taşıyan kötülük meleğine emirler veriyor, evlerin kapısını çalmasını buyuruyormuş; kapı kaç kez çalınırsa, o evden o kadar ölü çıkıyormuş.