- Özgürlük ve bağımsızlık kaygısı, ancak hala umutla yaşayan bir varlıkta duyulur.
- Her şey mutluluğun lehine, bizi budalalığıyla, şiddetiyle kuşatan dünyanın aleyhine.
- Öyle bir gün geliyor ki, insan olması gerektiği yerde olmak istiyor. Ama kimi kez yaşamak için, intihar etmekten daha çok cesaret gerekiyor.
- İyi günlerde yaşama güvenmek, onu da iyilikle karşılık vermek zorunda bırakır.
- Dünya her zaman, ancak bir şey söyler. Ve yıldızdan yıldıza giden bu sabırlı gerçeklikte, bizi kendimizden ve başkalarından kurtaran bir özgürlük vardır; ölümden ölüme giden öteki sabırlı gerçeklikte olduğu gibi.
- İnan bana, büyük acı yoktur, büyük pişmanlıklar, büyük anılar yoktur. Her şey unutulur, büyük aşklar bile. Yaşamda aynı anda hüznün ve coşkunluğun bulunuşu bundandır. Olayları görmenin ancak belli bir yolu vardır ve zaman zaman ortaya çıkar. İşte bunun içindir ki, yaşamında büyük bir aşka, mutsuz bir tutkuya sahip olmuş olmak yine de iyidir. Bu en azından bizi çökerten nedensiz umutsuzluklar için bir korunmadır.
- İşte o andan sonra, hapsedilmişlik konumumuza yeniden dönüyorduk, artık yalnızca geçmişimiz vardı ve aramızdan bazıları geleceği yaşamaya eğilimli olsa bile, hayal gücünün kendisine güvenenlerde açtığı yaralan görerek hemen, en azından ellerinden geldiğince çabuk, bundan vazgeçiyorlardı.
- Bu uçurumların ve bu tepelerin tam ortasına düşmüş, yaşamaktan çok, yönü belli olmayan günlere ve kuru anılara kendilerini bırakmış, acılarının toprağında kök salmayı kabul etmedikçe gücünü toplayamayacak serseri gölgeler gibi akıp gidiyorlardı.
- Yaşadıkları şimdiki zamana karşı sabırsız, geçmişlerine düşman ve geleceği elinden alınmış olarak insan kaynaklı adaletin ya da nefretin parmaklıklar arkasında yaşamaya mahkûm ettiği kişilere benziyorduk biz de. Son olarak, bu dayanılmaz tatilden kaçabilmenin tek yolu düş gücüyle trenleri yeniden harekete geçirmek ve saatleri yine de kararlı bir biçimde sessiz kalan çanların sesiyle doldurmaktı.
- Gerçekte o, düşünmeyle ve acıyla geçmiş uzun günlerin derinliğinden çıkıp kendini anlatıyordu; karşısındakine aktarmak istediği imge bekleyişin ve tutkunun ateşinde çok uzun süre pişmişti. Oysa öteki, tersine, alışılmış bir heyecan, çarşıda pazarda satılan türden bir acı, sıradan bir melankoliyi aklına getiriyordu. İster iyilik ister düşmanlık taşısın, yanıt hep yanlış yönde oluyordu, her zaman vazgeçmek zorunda kalınıyordu.