- Rahmetli Muzaffer Özdağ?dan dinlemiştim. 12 Eylül?den birkaç gün sonra bir dava münasebeti ile Konya?ya gitmiş. Müvekkiline, ?Beni köyüne götür, ancak kim olduğumu kimseye söyleme. Vatandaşın askerî müdahale ile ilgili ne düşündüğünü görelim? demiş. Köy fakir bir Anadolu köyü. Muhtarın ceketinin kolu yamalı. Onun evinde oldukça mütevazı bir öğle yemeğine oturuyorlar. Yemekten sonra eve merakla diğer köylüler de geliyor. Muzaffer Özdağ muhtara soruyor: ?Muhtar, paşalar ihtilâl yaptılar. Siz ne istiyorsunuz paşalardan?? diye sorunca muhtar şu cevabı veriyor: ?Bey anlaşılan Ankara?dan geliyorsun. Var git söyle paşalara, bizi devletsiz koymasınlar. Başka hiçbir şey istemeyiz paşalardan.? Bu cümleyi, on hukuk fakültesi profesörü bir araya gelse bu kadar yalın, bu kadar açık ve etkili kuramaz. Bu cümleyi bir Arap, Fars, Rus, Alman veya İngiliz köylüsü de kuramaz. Bu tarihin süzgecinden geçerek gelen, nerede ise genetik olarak aktarılan bir bilgidir. Devlet, Türk'ün yaşamında önemli bir rol oynar. Çünkü, devlet, onuru, namusu ve namusun korunmasını, dirlik ve düzenliği temsil eder. Şimdi birileri yine Türk'ün devleti ile oynuyorlar. Bu çok tehlikeli bir oyun. Bu oyunun sonunda oyunu başlatanlar zararlı çıkacaklardır.
- Diğer bir ifade ile, Bozkurtların ölümü gerçekleşmektedir. Bu sefer onları öldüren Vey Irmağı kıyısında vücutlarını delik deşik eden Çin kılıçları değildir. Son bir mücadeleyi verecek, küllerinden bir dirilişi ortaya çıkaracak Kürşad?ın komutasında olduğu gibi Vey Irmağı kıyısında çarpışacak bir grup çeri bile mevcut değildir ortada. Ancak, Bozkurtların Ölümü?nü okuyan her gencin okuduğu bir roman daha vardır. "Bozkurtlar Diriliyor". Her ölüm bir direnişi, bir dirilişi beraberinde getirecektir. Vücutları terk eden ruhlar tekrar vücutlara dönecektir.
- Teorik mutabakat bir süreçtir. Bir tartışma, bir üretim, bir beyin fırtınası sürecidir. Bu çalışmaların amacı 21. yüzyıla Türk milliyetçiliğinin cevabını vermektir. Türk milliyetçiliğinin 20. yüzyıla verdiği cevap, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olmuştu. 21. yüzyıla verilen cevap ise güçlü, zengin, demokratik bir Türkiye?nin başı çekeceği, eşit Türk cumhuriyetleri arasında demokratik temellere dayalı; güçlü ve yoğun etkileşim içinde bulunan bir Türk dünyası olmalıdır. Bunların olması için Türk milliyetçiliğinin büyük bir fikrî ve ruhî atılıma girmesi, beyinlerimizin ve ruhlarımızın fırtınaya tutulması gerekiyor. Çünkü bu fırtına, Türk milliyetçilerinin inanmalarına ve inandırmalarına neden olacaktır. Çünkü, 21. yüzyılın büyük bir verimlilik ve çalışmaya dayanan Türk mucizesi, bu fırtınadan doğacaktır. Bu hiç de kolay olmayacaktır.
- Türk milliyetçiliğinin yenilenerek 21. yüzyıla taşınması konusunda son dönemde çok fazla bir şey yapıldığını söylemek mümkün değildir. Milliyetçiler, Türk milleti için yaşamsal nitelik taşıyan birçok soruna son dönemde değil tutarlı; tutarsız cevaplar dahi vermemişlerdir. Küreselleşme karşısında belirgin bir milliyetçi tavır yoktur. Özelleştirmeye verilen bir cevap olduğu söylenemez. Gümrük Birliği süreci karşısında susulmuştur. Avrupa Birliği sürecinde açık bir tavır geliştirilmemiş, medya baskısına teslim olunmuştur.
- Türk milliyetçiliği ideolojisi doğrularını yitirmiş bir ideoloji olmaya doğru hızla kaymaktadır ve her eyleme, her politikaya Türkmilliyetçiliği adına onay verilebilmektedir. Türk milliyetçileri, Gümrük Birliğine karşı çıkmamaktadırlar. Avrupa Birliği'ne "evet" demektedirler. Özelleştirme gündemlerindedir. İngilizce eğitim konusunda bir sıkıntıları yoktur. Paralel devlet yapısı oluşturan özerk kurulların inşasına destek vermişlerdir. Yılların önde gelen Türk milliyetçisi, önemli isimler, TBMM?de etnik dillerde eğitim ve televizyon yayını yapılmasını savunmuşlardır. Özetle, Türk milliyetçileri doğrularını yitirmişlerdir ve eğer ideolojik bir tartışma sürecini sürdürmezler ise, Türk milliyetçiliğinin fikrî eriyişi ne yazık ki sürecektir. Şimdi yapılması gereken, milliyetçi; politikacı, aydın, genç, bürokrat, iş adamının ortaklaşa bir çalışma süreci içinde bütün önyargılardan soyutlanarak ve milliyetçiliğin kaynaklarından hareket ederek, günümüzde milliyetçi anlayış ve politika olduğu iddiasıyla Türk milliyetçilerine ve Türk halkına sunulanları gözden geçirmek suretiyle doğru bilinen ve şablonlaşmış fikrî kalıpları sorgulamaktan ibarettir. Yaşamın bütün alanlarına cevap üretebilen bir ideolojik alt yapının oluşturulabilmesi, yoğun ve çok disiplinli bir anlayış çerçevesinde çalışmayı gerektirmektedir. Bu konu üzerinde durmaya devam edeceğiz. Zaman acımasız bir sorgulama, Türk milliyetçiliğini ideolojik plânda tahrip edenlerden ve edilmesine göz yumanlardan hesap sorma zamanıdır.
- Türk milliyetçiliğinin ihtiyacı, sürekli vurgulamaya çalıştığımız gibi, ideolojik bir atılımı gerçekleştirmek için eleştiri, özeleştiri, sorgulama ve Türk milliyetçiliği adına hesap sormaktan geçiyor. Türk milliyetçisi aydınlar, gençler ve geniş kitleler asla umutsuzluğa düşmeden, kırılmadan, küsmeden Türk milliyetçiliğinin siyaset anlamında ilk kurucuları olan Hun ve Göktürk kağanlarından ve ideolojik olarak kurucuları olan Gaspıralı, Akçura, Gökalp ve Atatürk?ten aldıkları mirasa sahip çıkmak zorundadırlar. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu ideolojisi Türk milliyetçiliğidir. Türk milliyetçiliğine sahip çıkmak, Türkiye?ye sahip çıkmaktır, Cumhuriyet?e sahip çıkmaktır. Bu topraklara, geldiğimiz topraklara, kısaca Türk olan her şeye sahip çıkmaktır.
- Ülkü kesinliğinden kastim şudur: 1960?lı ve 70?li yıllarda bir Ülkücü dünyanın neresine gider ise gitsin kendisine hiçbir talimat verilmese bile ne yapacağını bilir ve onun için çalışmaya başlardı. Bir anlamda Ülkücü, talimat almamasına rağmen, nasıl olsa bu şehri fethettiğimizde bu kiliseyi cami yapacağız diyerek Ayasofya kilisesine minare temeli atıp gizleyen Osmanlı ustaları gibi dünyanın her yerinde minarenin temelini nasıl atacağını bilirdi. Oysa şimdi aynı ülkücünün, değil dünyanın herhangi bir yerinde, Ankara?nın ortasında dahi ne yapacağını bilmediği görülmektedir.
- Türkiye?nin en büyük sorunu, Türk siyasal elitinin; ahlâken çürümüş, Türk milletinin üzerine bir kene gibi yapışmış ve Türkiye?nin kanını emen bir kesim olmasıdır. Diğer bir ifade ile, Türkiye?deki bütün sorunların kökeninde siyasal ahlâkın olmaması, siyasal ahlâksızlığın normal yaşam tarzına dönüşmüş olması yatmaktadır. Bu anlamda, hemen hemen bütün siyasal partiler Türkiye?yi yönetmek iddiasından çok Türkiye?nin kaynaklarını kişisel, ailesel, partisel ve grupsal amaçları doğrultusunda istismar etmek amacı ile iktidarı hedeflemektedirler. Türkiye?nin soyulması artık bir millî güvenlik sorunu hâline gelmiştir.
- Ancak Türk milliyetçiliğinin 21. yüzyıla cevap verebilmesi için yeniden yapılanması gerekmektedir. Diğer bir ifade ile Türk milliyetçiliği rönesansını yaşamak zorundadır. Bu rönesansın özünü, Türk milliyetçiliğinin devletçi milliyetçilikten, demokratik-ekonomik milliyetçiliğe geçişi oluşturmalıdır. Bu, devletin öneminin geri plâna itilmesi veya küçültülmesi değil, toplumun demokratik yollarla daha fazla devlet yönetimine katılması, idarenin demokratikleşmesi, milletin ise zenginleşmesini hedefleyen bir milliyetçi yaklaşımdır.
- Çin, 2050 yılında dünyanın en büyük ekonomisi ve süper gücü olmayı hedeflemektedir. Eğer Çin bugünkü ekonomik büyümesine devam eder ise, 2025?te dünya ekonomisinin % 26?sını oluşturacaktır. Hindistan da 21. yüzyılın Hint yüzyılı olacağı sloganı ile ilerlemektedir ve bugün dünya ekonomisinin % 6?sını oluşturan Hint ekonomisi, 2025?de % 13?e çıkarak Almanya?yı geçecektir. Özetle, iddialı milletler büyük projeler ile büyük hedeflerin peşinde koşarken, Türkiye küçük adamların elinde iç çatışmaya, parçalanmaya sürüklenmektedir.