- Türkçe'ye de tercüme edilerek yayınlanan Canon adlı çizgi romanda "Turanlılar iki nehrin üzerine inşa ettikleri barajlarla aşağı coğrafyada yaşayan halkları hem susuz bırakmakta hem de ezmekte, yok etmektedirler. Tuanlıların ülkesinde minareler görülmektedir. Kötü, çirkin ve vahşi Turanlıları Batıdan yüce ve soylu bir beyaz, Conan gelerek yok eder." 9-15 yaş grubuna hitap eden bir çizgi romanla Batı psikolojik operasyon karargahları kendi gençlerinin kafalarına Türk'ü, İslâm'ı, Güneydoğu Anadolu Projesi'ni nefret edilecek şeyler olarak kazırlar. İlginç olan, bu çizgi romanların Türkçe'ye tercüme edilerek Türk çocuklarına okutulmasıdır.
- PKK'nın sosyal mühendislik yaklaşımının bir aracı olan seçilmiş travma mekanizmalarının kullanılarak oluşturulan "mağduriyet" ve "mazuriyet" psikolojileri dikkate alınmadan yapılacak hiçbir çalışmanın, bunları dikkate almayan hiçbir stratejinin başarılı olma şansı yoktur.
- Altı bin güvenlik görevlisinin şehit edildiğini söylerken, çok daha dar bir nüfus içinden yirmi bin PKK'lının öldürüldüğünü ifade etmekteyiz. Şehitlerin nasıl anne ve babaları başta olmak üzere yakın aile zeminleri var ise aynı şekilde ölen PKK'lılar da anne ve babaları ile birlikte yakın bir aile zeminine sahiptirler. Devlet, bu ailelere sahip çıkmamış, onları PKK'nın eline terk etmiştir. Bu zeminin bugün örgütün en militan tabanını oluşturması tesadüf değildir. ... "Cumartesi anneleri" gibi örgütün politikleştirerek istismar ettiği gruplar doğru tahlil edilerek terör örgütünden koparılmalıdır. Terörden ilk ve doğrudan mağdur olanın bölge halkının kendisi olduğu unutulmamalıdır. Hatta PKK'nın ürettiği yapısal şiddet altında ezilen halk, zaman zaman örgüt tarafından ezildiğinin farkında bile olamayabilir. ... Prof. Dr. Doğu Ergil tarafından yapılan "Türkiye Sorunlu Güneydoğu: Fırtınanın Gözünde Demokrasi" isimli sorulan sorulara verilen cevaplar oldukça öğretici görünmektedir. "Ülke yönetimine katıldığınıza veya etkilediğinize inanıyor musunuz?" sorusuna "evet" cevabını verenlerin oranı Batı illerinde %44.30 iken Doğu illerinde %46.90'a ulaşmaktadır. Keza "Demokrasi adalet sağlıyor mu?" sorusuna "evet" cevabını verenlerin oranı Batı illerinde %39.10 Doğu illerinde %38.40'dır. Bu iki cevaptan okunması gereken Doğu illerinde yaşayanların kendilerini "dışlanmış" hissetmedikleridir. Ancak bu ve benzeri sonuçlar meseleyi hafife almamıza neden olmamalıdır. Hakkarili bir yaşlı köylünün şu ifadesi devlete bakışın bir çerçevesini göstermektedir: "Senelerce batıda kızdığınız memurları sürgün yeri diye buraya gönderdiniz. Burası vatan değil mi? Orada zararlı olan burada nasıl faydalı olacak? Üstelik buradan sonra gidecek yer yok diye, devletin hizmetini vatandaşa doğru dürüst yansıtmadıkları gibi her türlü olumsuz propagandayı da yaptılar." ... Bunun için öncelikle insanların başına gelen her olumsuzluğun nedeninin "Kürt" oldukları fikrisabitinin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Böylece terörün sosyal zemininin ortadan kaldırılmasında veya zayıflatılmasında büyük yol alınacaktır.
- Mağduriyet psikolojisinin aşılmasında en önemli önlemlerden birisi de güvenlikten taviz vermemek kaydı ile günlük yaşamı herhangi bir batı ilinde şekillendirmektir. Öncelikle isimleri değiştirilen yerleşim yerlerine eski isimleri verilmelidir. Esasen isim değiştirme işlemi daha ilk günden yanlış bir uygulamadır. İhtisası olmayan veya olduğu düşünülen kişiler Kürtçe zannettikleri yer isimlerini değiştirmişlerdir. Oysa yapılan bilimsel araştırmalar değiştirilen isimlerin Türkçe köklü isimler olduğunu göstermektedir. Esasen bu isimleri değiştirmek bölgenin tarihi Türk karakterini değiştirmek demektir. Bu önlem sadece Güneydoğu Anadolu'da değil bütün Türkiye'de düşünülmesi gereken bir önlemdir. Çünkü bu tahribat Türkiye'nin her yerinde gerçekleştirilmiştir. Örneğin İçel'in Mut ilçesine bağlı "Hocantı" köyünün adı Ermenice zannedilerek "Derinçay" olarak değiştirilmiştir. Oysa isim Karamanoğulları'ndan olan Hocenti Bey'den gelmektedir, Türk ismidir.
- 1960'ların başında ABD'nin Küba'nın SSCB'ye yaptığı şeker ihracatını sabote etmek için şekerleri zehirlemesi bir ekonomik örtülü operasyondur. Kıbrıslı Türk işadamı Asil Nadir'in KKTC'de Cumhurbaşkanı Denktaş'ı desteklemek ve KKTC'nin üzerindeki ekonomik ambargoları kaldırmak amacı ile yaptığı ticarî girişimler üzerine, Asil Nadir'in sahip olduğu firmaların uluslararası haber ajanslarında yapılan manipülasyonlarla birkaç gün içinde iflasa sürüklenmesi de bir ekonomik örtülü operasyondur.
- Bir Hollywood filminde bir kişi, kurum veya halka yönelik uzun vadeli bir örtülü operasyonun temel hedefi çok açık bir şekilde ortaya konulmuştur. Filmin konusu Karayipler'de bir adada Amerikan yanlısı bir darbenin gelişimidir. Amerikan istihbarat servisi CIA adadaki diktatöre karşı darbe hazırlığı içerisindedir. Mevcut diktatör devrilecek ve yerine adanın önde gelen ailelerinden birisinin oğlu yeni "demokratik" lider olarak geçirilecektir. CIA'da bu operasyondan sorumlu olan istihbaratçı, operasyonun gerçek yöneticisi olan üst düzey CIA yöneticisine filmin bir sahnesinde operasyonun akışı ile ilgili ilgi vermektedir. İlk önce adadaki durumu anlatır. Sonra devrilecek diktatör ve nihayet yeni demokratik liderle ilgili bilgi verir. Yeni lider adayının ailesinin adadaki etkin konumundan bahseder. Lider adayının Harvard Üniversitesi'nde tarih eğitimi aldığını, ihtiraslı olduğunu söyler ve ekler: "Ve fikirlerini kendisine ait zannediyor." Bu cümle psikolojik operasyondaki en son ulaşılan noktadadır. Bir insana veya topluma aşıladığınız fikirleri onun kendi fikirleri olduğunu zannettirirseniz artık savaşı kazanmışsınız demektir.
- Gerçek istihbaratçı kahramanın James Bond değil, Sherlock Holmes olduğu tespiti, açık kaynağın istihbarat sürecindeki yerini ve önemini ortaya koyması açısından önemlidir. Çünkü Sherlock Holmes, James Bond'un aksine, hiç şiddete başvurmadan; gizli belgeleri bularak değil, herkesin gözünün önünde olan ama göremediği verileri bularak gerçeğe ulaşır.
- Bütün bunlar bizi umutsuzluğa düşürmemelidir. Türk milleti 1000 senedir yaşadığı bu coğrafyada gelecek 1000 yıl da yaşamak için gerekli olan büyük direnci tekrar ortaya koyacaktır.
- AB?yi Türkiye?nin mutlak tek seçeneği olarak gören ve koşullar ne olursa olsun Türkiye?nin AB?ye girmesi gerektiğine iman etmiş görünen politikacılar, bu tavırları ile AB ile güçlü bir pazarlık imkânını ortadan kaldırmakta, Türkiye?nin yaşamsal çıkarlarını tehdit altına alan adımları atabilmekte, Türkiye Cumhuriyeti?ni etnik bir cehenneme çevirecek politikaları benimseyip, Kıbrıs ve Ege?de stratejik tavizleri hiç düşünmeden verebilmektedirler. AB?ye karşı gerçekleştirilen her eleştirisel yaklaşıma karşı çok sert bir şekilde tavır alınmakta, AB?yi eleştiren ve sorgulayanlar, aydın insan olmaktan istifaya zorlanmaktadırlar.
- Türk iş dünyası, büyük bir hayal kırıklığı içinde fabrikalarında üretime son verip veya fabrikalarını yabancı sermayeye devredip, AB sermayesinin Türkiye?deki acentası, süper market yöneticiliği görevini üstlenmeye büyük bir istek göstermektedir. TUSİAD?ın ve bir ölçüde TOBB?un içinde olduğu Avrupa Birliği histerisinin nedeni Türk siyasal sistemine ve Türkiye çerçevesinde bir çözüme olan inançlarını yitirmeleridir.