İnsanın, gerçekten var olduğunu ve ruhumuzun gerçekten bir kendilik olduğunu hissettiği zaman içinden geçenleri tarif etmesi çok zor - o kadar zor ki, bunu insanlara ait hangi sözcüklerle yapabilirim, bilemiyorum. Hissettiğim gibi ateşim mi yükseldi, yoksa bir hayat uyuru olmaktan gelen ateşin etkisi birdenbire üzerimden mi kalktı, bilemiyorum. Evet, yineliyorum, kendini birden, tanımadığı, nasıl geldiğini bilmediği bir şehirde bulan bir yolcu gibiyim; ve belleğini yitiren, uzun süre bir başkası olarak yaşayan insanları düşünüyorum. Ben de çok uzun süreden beri -doğduğumdan, bilinçlendiğimden beri- bir başkasıydım ve bugün bir köprünün tam ortasında, ırmağa eğilmiş olarak uyanıyorum, şimdiye kadar olmuş olduğum her şeyden daha sağlam biçimde var olduğumu biliyorum. Ne var ki şehir bana yabancı, sokakları tanımıyorum, çektiğim acının ilacı yok. Dolayısıyla, ırmağa eğilmiş, gerçeğin beni terk etmesini, beni yeniden bir hiçlik ve bir yalan olarak, akıllı ve doğal olarak bırakmasını bekliyorum.
Diğer Fernando Pessoa Sözleri ve Alıntıları
Öteki insanlarla aramda daimi, derin bir uyuşmazlık olduğunu hissetmemin nedeni, sanırım onların çoğunun duyarlıklarıyla düşünmesi, benimse düşüncelerimle hissetmem.
İnsan kapalı bir pencerenin dibinde vızıldayan kör ve nafile bir böcekten başka nedir ki? Pencerenin ötesindeki ışık ve ısı odağını icgüdüsel olarak hisseder. Ama kördür, göremez; ışıkla arasına giren şeyi de göremez. Dolayısıyla, gözü dönmüş bir halde ışığa yaklaşmaya çalışır; ışıktan uzaklaşsa da, pencereden geçerek ona asla yaklaşamaz.. Bilim bu böceğe nasıl yardım edebilir? Camın yüzeyinin eğri büğrülüğünü, pürüzlerini keşfedebilir, kimi yerinin daha kalın kimi yerinin daha incelikli olduğunu saptayabilir: Ama kibar filozof, bütün bunlarla ışığa ne kadar yaklaşabilir? Gerçekten görebilecek kadar yakın olabilir mi? Sanırım dışardaki ışığa kendini fırlatabilmek için pencereyi bir biçimde zorlamayı her şeye rağmen başaran dahi insan ya da şairdir. O zaman da, herkesten çok daha öteye gitmenin sıcaklığını ve sevincini hisseder -ama, o bile, hep kör değil midir? Ezeli Hakikat'i gerçekten daha yakından tanıyabilir mi o?
İzin verin, metaforu biraz daha sürdüreyim. Kimileri pencereden ters yönde, geri geri uzaklaşır; önünde pencereyi bulamayınca, işte, o zaman, "Camı aştık!" diye haykırırlar.
Olağandışı olmak ile olağandışı görünmek arasındaki tüm farkın bu arzuya dair bilinçten kaynaklandığını kimse anlamıyor.
İnsan yaşamı alaya alınamayacak kadar hüzünlü ve ciddidir.
Derin düşünebilen insanlara ne mutlu! Ama bu derinlikte düşünmek bir lanettir. Bunu nasıl tarif etmeli? Dehşet üzerine dehşet. Müzikte biraz vardır bundan; müzikte bu olumlu bir şey olur, onun dişi parçasıdır.
Ben kendimin gölgesiyim; o neyin gölgesi, onu arıyorum.
Ad dediğin nedir ki, diye düşünür; hiç, kesinlikle hiç. Sanatta, şiirde ya da herhangi bir şeyde ölümsüzlük nedir ki, dedim kendi kendime.
İsa deliydi, bu doğru. Ama deli nedir? Kimse buna cevap veremez, kimse bunu bilemez. Elimde tuttuğum bu çiçek nedir? Bir zambak. Adlar!
İnsanın ilmi büyüktür; ama cahilliği sınırsızsır. Hiç bilmediği gökleri dikkatle inceler; bilmediği şeyleri derinleştirir, kelimelerin bile ne olduğunu bilmeden konuşur; böylece yaşar ve ne hayatın ne de ölümün ne olduğunu bilemeden ölür. Yürekler acısı.
Mutlak erdemlilik ya da kanaatkarlık gibi mutlak şeyleri asla geliştirme: En büyük irade gücü gösteren kişi, içmeyi sevip de az içendir, yoksa hiç içmeyen değil.
Ercan Kesal
Khaled Hosseini
Yekta Kopan
Kemal Tahir
Henri Charriere
John Verdon
Nick Hornby
Tami Hoag
Rainer Maria Rilke
Ali Kırca