Fakat okurken zihnimiz aslında başka birisinin düşüncelerinin oyun alanından başka bir şey değildir.Ve dolayısıyla öyle olur ki çok fazla yani neredeyse bütün gün okuyan ve arada düşünmeksizin geçirilen eğlence yahut meşgale ile kendisini eğlendiren kimse, yavaş yavaş kendi kendine düşünme yeteneğini kaybeder, tıpkı at üstünden inmeyen bir adamın sonunda yürümeyi unutması gibi. Birçok eğitimli insanın durumu bundan pek farklı değildir:Okumak kendilerini ahmaklaştırır.Çünkü her boş vakitte okumak ve sürekli olarak sadece okumak zihni,mütemadiyen elle çalışmaktan daha fazla felç edici bir etkiye sahiptir, zira bu ikinci durumda uğraş kişiye kendi düşüncelerini takip edebilme imkânı sunar. Nasıl ki yabancı bir cismin ağırlığı üzerinden hiç eksik olmayan bir çelik yay sonunda esnekliğini kaybeder; bir başka kimsenin düşünceleri sürekli olarak üzerinde bir baskı yahut tazyik unsuru olarak varlığını korursa bir zihnin durumu da buna benzer. Sürekli yiyerek bir kimse midesini bozar ve böylelikle bütün bedenine zarar verirse, zihin de lüzumundan fazla beslenerek boğulabilir. Çünkü bir kimse ne kadar fazla okursa, okuduklarından kalan izler de kaçınılmaz olarak o kadar az olacaktır; zihin üzerine tekrar tekrar yazı yazılan bir tablete benzer. Derin derin düşünmeye zaman yoktur ve okunan şeyler ancak derin düşünmeyle hazmedilebilir, eğer bir kimse daha sonra üzerinde durup düşünmeksizin sürekli okursa okudukları kök salmaz, büyük bölümü itibariyle kaybolur.Gerçekten de bedensel gıdalarımızla zihinsel gıdalarımız arasında durum hemen hemen aynıdır: İnsanın yediklerinin beşte biri ancak hazmedilir,geri kalan buharlaşmayla, terlemeyle ve benzeri şekilde kaybolup gider.
Diğer Arthur Schopenhauer Sözleri ve Alıntıları
"bunca gürültü patırtı niye? niye (bunca) itiş kakış, tepinme, korku, endişe ve dert? sonuçta amaç, sadece her bir mecnun'un kendi leyla'sını bulması değil midir?
"kendine yetmek, kısacası kendi olmak kuşkusuz mutluluğumuz için en yararlı niteliktir."
04 Eylül 2013 Çarşamba
Verdiği sözü tutmuyor hayat, tutsa bile, özlediğimiz şeyin özlenilmeye değer olmaktan ne kadar uzakta bulunduğunu göstermek için yapıyor bunu. Kimi zaman umut, kimi zaman da umulan şey aldatıyor bizi. Bir eliyle verdiğini öteki eliyle alıyor. Uzaklığın büyüsü, cennetler gösteriyor bize. Ama büyülenir büyülenmez, bu cennetlerin uçup gittiğini görüyoruz. Demek ki, mutluluk ya gelecekte yada geçmişteki şimdiki an, güneşli ovanın üzerinde dolaşan bir küçük buluta benziyor önü arkası pırıl pırıl bu bulutun, ovaya yalnız onun gölgesi düşüyor.
''Bir ahlak duygusu ele alalım ki, temelleri olmayan ve sadece öğüt olarak kulaklarımızı doldurduğu için var olan. İşte böyle bir duygunun etkisinin kaydadeğer olmasını bekleyemeyiz. ''
"Söylediğim gibi bir bütün olarak bakıldığında her bir insan hayatı bir tragedyanın niteliklerini sergiler ve biz kural olarak hayatın bir dizi düş kırıklığıyla dolu umuttan, boşa çıkmış emellerden, suya düşmüş tasarılardan, çok geç fark edilmiş yanlışlardan başka bir şey olmadığını ve şu kederli şiirin içinde barındırdığı hakikatin onun içinde geçerli olduğunu anlarız:
O zaman yaşlılık ve tecrübe el ele,
Götürür onu ölüme ve anlatır ona,
Böylesine acılı ve uzun bir arayıştan sonra
Bütün hayatın yanılgılarla dolu olduğunu.
Bütün bunlar hayatın kendisi hiç olmasa daha iyi olacak bir şey, edineceğimiz bilgi sayesinde geri döneceğimiz bir tür hata olarak gören benim dünya görüşümle tamamen örtüşür."
"Her şeyden evvel hiçbir insan mutlu değildir; bütün hayatı boyunca hayali bir mutluluk peşinde koşup durur, onu nadiren ele geçirir ve ele geçirse bile, geçirmesiyle birlikte bir yanılsamadan, bir düş kırıklığından başka bir şey kalmayacaktır geride; ve kural olarak sonunda bütün umutları suya düşecek ve limana bir enkaz halinde girecektir. O halde yalnızca her an değişip duran şimdiden ibaret olan ve şimdi sona eren bir hayatta mutluluk olmuş mutsuzluk olmuş hepsi birdir."
"Doğuştan gelen tek bir yanılgı vardır ve bu da mutlu olmak için var olduğumuzdur. Bu bizde doğuştandır, çünkü bu bizim varoluşumuzla çakışır ve bütün varlığımız onun tefsirinden, hatta bedenimiz onun monogramında ibarettir. Biz yaşama iradesinden başka bir şey değiliz, ve bizim bütün istememizin ardışık tatmini mutluluk kavramıyla düşündüğümüz şeydir."
"Onun arzularının sınırı yoktur, onun taleplerinin sonu yoktur, her tatmin edilmiş arzu yenisinin doğumuna sebebiyet verir."
Ömrümüzün ilk kırk yılı metindir, takip eden otuz yıl da bunun yorumu. (sayfa 228)
Vahşiler birbirini yer, uslular birbirini kandırır, buna da dünyanın gidişatı denir. (sayfa 184)
...toplum kalabalıklaştığı anda, orada adilik hâkim olmaya başlar. (sayfa 140)
Ayrıca nasıl ki hiçbir ülke sadece birkaç kalem ithalata ihtiyaç duyan ya da hiç duymayan bir ülke kadar müreffeh değilse, en mutlu insan da içindeki zenginliği kendisine yeterli olan ve varlığını idame ettirmek için dışarıdan ya çok az ya da hiçbir şeye ihtiyaç duymayan insandır. Çünkü ithal mallar pahalı şeylerdir, bağımlılığı açığa vururlar, tehlikeye sebebiyet verirler, sıkıntı meydana getirirler ve sözün kısası yerli imalat için sefil birer ikamedirler. Hiç kimse başkalarından ya da genel bir ifadeyle, dış dünyadan çok fazla bir beklenti içerisinde olmamalıdır. Bir insan tekinin bir başkası için ifade edebileceği şey öyle çok büyük değildir: Neticede herkes yalnız kalır ve önemli olan şey yalnız kalanın kim olduğudur.
Neil Gaiman
John Verdon
Patti Smith
Agatha Christie
Julian Barnes
Orhan Veli Kanık
Murat Belge
Ahmet Haşim
Boris Vian
Yevgeni İvanoviç Zamyatin