Bir kedinin ölümü çoğu kişiye pek bir şey ifade etmez genelde, az sayıda kişiyeyse çok şey ifade eder, ama bana gelince, hele o kedi, büsbütün, yalansız, samimiyetle, tıpkı küçük kardeşimin ölümü gibiydi ? Tyke?yi bütün kalbimle seviyordum, benim bebeğimdi o, daha yavruyken gelir, avucumun içinde uyuyuverir, o minik başını sarkıtır ya da sadece guruldardı, hem de saatlerce, benim onu o biçimde tutmam kafiydi, yürüsem de otursam da ? Bileğimi çevreleyen, yumuşaçık, kürkten bir sargıydı adeta ? Onu bileğimin etrafında döndürür, sarmalardım ve o guruldayıp dururdu, büyüdüğünde bile öylece tutardım onu, bazen kollarımı dimdik havaya kaldırır ve o koca kediyi iki elimle kavrardım, o ise sadece guruldar, bana sonuna kadar güvenirdi ? Ve ormanlıktaki çekilgi yerime gelmek için New York?tan ayrılırken onu özenle öpmüş, beni beklemesini tembihlemiştim ?? Attens pour mue kitigingoo ( Bekle beni kediciğim ) ? Ama annem mektubunda onun BENİM AYRILDIĞIM GECENİN ERTESİNDE öldüğünü yazmış ? Ama mektubu kendiniz okursanız beni daha iyi anlarsınız belki : - ?? 20 Temmuz Pazar, 1960, Sevgili Oğlum, Korkarım ki sen bu mektubumdan hoşlanmayacaksın zira üzücü haberlerim var şimdilik. Sana bunu nasıl anlatacağımı bilemiyorum ama Metin Ol Yavrum. Ben de çok fena vaziyetteyim Minik TYKE ÖLDÜ. Cumartesi bütün gün oldukça iyiydi ve güç kazanır gibiydi, ama geceleyin tv izliyordum, bir gece yarısı filmi. Saat 1.30 sıralarında geğirmeye ve kusmaya başladı, Derhal yanına koştum bir şeyler yapmaya çalıştım ama nafile. Üşümüş gibi tir tir titriyordu, hemen bir battaniyeye sardım, ama gene üzerime istifra etmeye başladı. Böylelikle gidiverdi. Neler hissettiğimi ve ne kadar acı çektiğimi söylememe gerek yok. Şafak sökene değin yatmadım ve onu hayata döndürmek için elimden geleni yaptım ama yararı olmadı. Sabaha doğru saat 4?te gitmişti artık, onun için saat altıda onu temiz bir battaniyeye iyice sarmaladım ?sabah saat 7?de de bahçeye çıkıp mezarını kazdım. Ömrüm boyunca, sevgili minik Tyke?yi gömerkenki kadar yüreğimi burkan bir şey yapmadım, o, senin benim kadar insandı. Onu hanımellerinin altında bir yere gömdüm, çitin köşesine doğru. Ben de ne uyku kaldı ne iştah. Gözüm sürekli mahzen kapısında acaba Mav miyav diyerekten çıkıp gelir mi diye. Vallahi fena halde hastalandım, bak, Tyke gömdüğüm zaman çok tuhaf bir şey oldu, kış boyunca beslediğim bütün o karatavuklar neler olduğunu bilmiş gibiydiler. Vallahi oğlum, yalan yok bu söylediklerimde. Tyke?nin gömülmesinden sonra bir saat boyunca sürü sepet gelip başımın üzerinde uçuştular, cıvıldadılar ve çitin üzerine kondular ?asla unutamayacağım bir şey bu ?keşke bir fotoğraf makinem olsaydı o sırada, ama tanrı biliyor, buna şahit olduk. Bak Ciğerim, bunun seni üzeceğinin farkındayım ama yine de anlatmam lazımdı? Çok fenayım, çok, yani, hasta değilim ama yüreğim dayanmıyor? Güzelimizin, minik Tyke?nin artık yok olduğunu kavramak ve buna inanmak çok güç ?onun o minik ?? Yuva?sından çıkıp geldiğini göremeyeceğime ya da yeşil çimenlikte gezinemeyeceğine inanamıyorum? Sayfa : 56-57-58
Diğer Jack Kerouac Sözleri ve Alıntıları
- "kimseye kendi kafa karışıklığımdan başka vaat edebileceğim bir şeyim yoktu."
- Kötü bir niyetim yok. Sadece başka bir dünyaya gitmek istiyorum ben.
- Annem bir seferinde demişti ki, erkekler kadınların dizlerine kapanıp af dilemedikçe bu dünyaya huzur gelmez.
- Ben de çok özgür kaldım, çok dolaştım, çok açıldım.
Zihnimin içine çöreklenmiş o eski dünyayı yerinden söküp attım.
Galiba hep mutluluğu aradım ama mutluluğun yolu, mutluluğun harika, garip bir düş olduğunu anlamaktan geçiyor.
Zaman ise tozun bile demirden olduğu katranlı bir çukur sadece. - Mutluluk ve zevkten kendilerinden geçmişçesine dans ediyorlardı sokaklarda, bense ilgimi çeken insanlar söz konusu olduğunda hep yaptığım gibi peşlerinden sürükleniyordum, çünkü benim için yalnız çılgın insanlar önemlidir, yaşamak için çıldıranlar, konuşmak için çıldıranlar, kurtarılmak için çıldıranlar, aynı anda her şeyi birden arzulayanlar, hiç esnemeyen, beylik laflar etmeyen, yıldızların arasında örümcekler çizerek patlayan ve en ortalarındaki mavi ışığı görenlere, "vay canına!" dedirten o muhteşem sarı patlayıcılar gibi yanan, yanan, yanan insanlar.
- Kutsal,kutsal,kutsal,kutsal..Hipodrom kutsal mı? At kutsal mı? Sen kutsal mısın papaz? Ben kutsal mıyım ha? Cehennem kutsal mı?
- Kutsal,kutsal,kutsal,kutsal..Hipodrom kutsal mı? At kutsal mı? Sen kutsal mısın papaz? Ben kutsal mıyım ha? Cehennem kutsal mı?
- Güneş kızıla bürünürken uyandım; ve bu, hayatımdaki belirgin vakitlerden biriydi, kim olduğumu bilemediğim tuhaf bir andı... Yuvamdan çok uzakta, yolculuktan usanmış ve bitkin bir halde, hiç görmediğim ucuz bir otel odasındaydım; dışarıdaki buharın tıslamasını, otelin eski ahşabının gıcırtısını, üst kattaki adımları ve bütün o mahzun sesleri işitirken çatlaklarla dolu yüksek tavana baktım ve yaklaşık on beş olağan dışı saniye boyunca kim olduğumu gerçekten bilmiyordum. Korkmamıştım, sadece başka biriydim, bir yabancıydım ve bütün yaşamım geçmişten bana uzanan ellerle dolu bir yaşamdı: bir hayaletin yaşamı...
- Otogarların zemini ülkenin her yerinde aynı; izmarit, tükürük ve sadece otogarların sahip olduğu bir hüzünle kaplı.
- Eriyen şeylerden bir okyanustu halimiz boğulmaktı, içinde yüzebilirdim; bütün o zenginlikten korktum ve bakışlarımı çevirdim.