Aşk, âşık olduğun kadını bir defadan sonra, gerçek gözüyle görmektir. Aşk, insanın gözlerini kendi elleriyle oyup kör etmesidir. Çünkü bakandan da, görenden de âşık olmaz. Gözünü gönüllü olarak kör eden âşığın gönlü, sevdiğinin özlemiyle aydınlanır. Âşık, aşkının yüzünü kendi öuhayyilesinde yeniden yaratır. Görmek âşık için yüktür; gönlü açılan için göz zindandır. Aşk razı gelinen bşr körleşme biçimidir. Aşk, âşık olduğunun yüzü dışında bütün ışıkların sönmesidir. Âşık olduğun kadının bakışlarından başka hiçbir aydınlığın kalmamasıdır yüzünde. Aşk akılda değil, kalptedir. Birine duyduğun sevgi arttıkça yüzüne doğrudan bakabilme gücün azalır. Gercek aşıklar ölmemek için uzaktan bakarlar.zaten aşktan ölecek hale geldiklerinde, sevgilinin yüzüne bir kez doğrudan bakmak yeterlidir. Gerçek aşık, sevgilinin yüzüne, bütün perdeleri yırtarak, doğrudan ama gerçekten kalbiyle, ruhuyla bir kere bakarsa o an içinde ölür. Aşığın ölümünden sual olunmaz. Öldüyse aşk için, aşk acısıyla, aşktan ölmüştür. birini gerçekten sevmişsen kalbinden başka hiçbir şeyin kalmamıştır; aşk, evvela aklından başlayıp ne var ne yok herşeyini birer birer terk ettiğin uzunca bir yoldur. Bu yolda kalbinden başka ihtiyaç duyabileceğin hiçbir şey yok nasıl olsa. ihtiyacı bırak, aşk yolunda olanın kalbinden ötesi perdedir., yüktür. Aslında bir yerden sonra kalbi de yüktür ama taşımaya değer tek yük bu olduğundan,sevgiliyi taşımanın hatırına kendi kalbine tahammül eder insan.
Diğer Tarık Tufan Sözleri ve Alıntıları
- Kalk Kudüs'e gidelim..
Yahya peygamberin yanında büyüsün çocuklar.
Elleri taÅŸ tutacak yaÅŸa gelsin. Kalpleri aÅŸk tutacak yaÅŸa.
Sokaklarına atalım kendimizi. Adımızı söyleyelim kontrol noktalarında. - Biz her şeye, esirgeyen ve bağışlayan, çokça esirgeyen ve çokça bağışlayan, hep esirgeyen ve hep bağışlayan Rabbin adıyla başlayan adamlarız
- Bir çay ocağında otursak. Hani o oyunsuz olandan, hani o tabureleri olandan, hani o Fatih'te Malta'dakine benzer birinde. Otursak ve onu dinlesek. Terini silse, demli bir çay söylesek ve anlatmaya başlasa.
- Gidelim buradan.
Senin masumiyetini, bilgelik zamanlarından kalma sırları, dünyanın bütün sabahlarını yanımıza alıp da gidelim.
Hesap etmeden, haritaya bakmadan gidelim - Sen adımını attığın andan itibaren Hira dinginliğine dönüşecek ortalık.
- Kalbimden neler geçtiğini, kafamda biriktirdiklerimi, tasarladığım her şeyi bildiğini düşünüyorum. En azından tüm bunları hissettiğini. Belki de böyle bir beklenti benimkisi. Çünkü bunları sana asla söylemeyeceğim.
Asla söyleyemeyeceğim.
Oysa o kadar dilimin ucundalar ki.
Rüzgar esse düşecekmiş gibi, gözlerime baksan, giderken başını bir kez geriye çevirsen, ağzımdan dökülüverecek kadar dilimin ucunda. Uzunca susuşlarım, ağzımı bile açmadan öylece kalakalıp, bakışlarımı kaçırışım hep bundan.
Burada hava her geçen gün biraz daha soğuyor.
Zaman diyorum, biraz daha zaman. Dilimin ucundaki kelimeler bu kış da donmazsa bir dahaki yıl uçmayı öğrenecekler.
Biraz zaman diyorum.
Kalbimin bir yanı sıcak kalabilirse bu kış, bir delilik daha yapacağım.
Ne bir portakal bahçesinde dolaştım ne de bir posta treninde yolculuk ettim. Çiçekler bir açmaya görsün, bir çılgınlık yapıp hatır için öleceğim.
Aslında seni çok...
özledim. - Sana dair gizleyemediklerim yanaklarımdan süzülüyor ve önüme düşüveriyor.
- Onu da öbür gün düşünürüz.
- Harfler amaçsızca kafamın içinde dönüyordu ve bir süre sonra anlamlı bir kelimeye, sese dönüşemeden can verip yığılıyorlardı. Cansız harflerin üst üste yığıldığı bir toplu mezar olmuştu zihnim. İnsanın söylemek istediklerini söyleyebilmesi nasıl da büyük bir nimetmiş meğer, o zaman anladım...
- Kalk Kudüs'e gidelim..
Yahya peygamberin yanında büyüsün çocuklar.
Elleri taÅŸ tutacak yaÅŸa gelsin. Kalpleri aÅŸk tutacak yaÅŸa.
Sokaklarına atalım kendimizi. Adımızı söyleyelim kontrol noktalarında.